9 Kasım 2017 Perşembe

Sivrihisar Seyahatnamesi 2017

 
 Sivrihisar Seyahatnamesi 2017   

Nihayet O Çarşamba geldi ve biz bir arkadaşımızın aracıyla Sivrihisar'a doğru yola çıktık... Ankara'dan Eskişehir'e giderken Sivrihisar'a girişi dikkatli olun kaçırmayınız. Çünkü Türkiye'nin en matrak kavşağı ordadır.

Sivrihisar'ı sağınızda gördüğünüzde önünüze çıkan ilk sapaktan sağa doğru hamle yapmayınız. Afyon'a doğru yol alırsınız ve çok ileriden geri dönmek zorunda kalırsınız. Aynı şekilde Afyon yönünden gelirken önünüzde Sivrihisar'ın meşhur siluetini gördüğünüzde: "İşte karşısı Sivrihisar" deyip düz dalarsanız Ankara yönüne gider, ilerideki Şoförler Derneği tesislerinde bir çay içip dinlendikten sonra geri dönersiniz...

İşte Sivrihisar Kavşağının sırrı!
Lütfen gözlerinizi açınınız,  trafik levhalarını kaçırmayınız! 
Nasrettin Hoca'nın torunlarının buldukları kavşak çözümü bu olmuş. Elleri ayaklarına dolaşmış...


 Hava mutedil, yani serin bir limonata kıvamında, arada sırada bulutlar güneşi perdeliyor ama görüş açık ve aydınlık..  

Çarşambaları tam merkezde Pazar kurulurmuş, biz de ona rastladık.  



Şehir içi trafiği biraz tıkanıyor, ama sora sora Kültür ve Sanat Merkezine çıkan yolu bulduk.


Sonunda vardığımız alan muhteşemdi. Çevreye bakar mısınız?

Hava berrak, solumuzda çağlar ötesinden gelen bir olgu var çevrede ..




Granit kayalar topraktan göğe doğru fırlamışlar, yarım kalmış oldukları yerde üst üste donmuşlar, adeta heykelleşmişler...



Karşımızda eski kilise, yeni Kültür ve Sanat merkezi ağırbaşlılıkla dururken;
Sağımızda  granit kayalarla süslenmiş bir yüksek tepe..

İlk bakışta fark edemediğiniz ama gözünüz alışınca, kayaların kıvrımlarında gizlenmiş bir takım heykellerin kımıl kımıl kımıldandığının ayırdına varıyorsunuz...
 
 
Bunları görünce zeki bir sanatkârın  bu muhteşem doğal dekoru ve granit kayaları akıllıca ve şiirsel bir şekilde kullandığını ve gelenlere bir şeyleri anlatmak üzere düzenlediğini anlıyorsunuz.

 Dağlardan inen bir sürü gölgenin, başka bir figürün etrafında toplandığını  fark ediyorsunuz.. 
Arazide gezdikçe bir şahlanışa, ve bir kurtuluşun sahnelenişine şahit oluyorsunuz.
Başkaldırı ve diğerleri.









Bu sahnelemede
Dede Korkut da var, 
Alâeddin Keykubat da...



 
 

Modern Cumhuriyet de var...


















Muzaffer Sarısözen de var, Abidin Dino ile Yaşar Kemal de.  Ve daha niceleri araziye yayılmış durumda, araziyle uyum içinde hepsi...







Bu arada çevreye bakarsanız aslında Heykel kalitesinde dikkatle bakarsanız...
Köroğlu başını atının başına yaslamış, göğe doğru sesleniyor.













Ve Kültür ve Sanat Merkezi...




Eski Surp Yerortutyun Ermeni kilisesi, zaten sağlam olan yapısı kolayca onarılarak koca bir salon kazandırılmış kasabaya. Şimdi sergileri ve seminerleri bekliyor. Büyük bir heyecan duyduğumuz bu oluşumun hemen yakınlarındaki Gavur hamamını da kapsaması galiba sıradaki ikinci bir hamle olmalı diye
düşündük. 









Geleneksel Nasrettin Hoca şenliklerinin bu merkez ağırlıklı kutlanması oldukça uygar bir davranış...

Gavur Hamamı

 Gavur Hamamı, Görünüş ve Planı





Plan, Erol Altınsapan,





Sivrihisar, başta  ailesinden kalan evini ve heykellerini doğduğu kente hediye eden, Heykeltıraş Metin Yurdanur olmak üzere  Kültür Bakanlığına ve Sivrihisar Belediyesi ile onun vizyon sahibi çalışanlarına minnet ve teşekkür borçlu bütün kasaba.. 

Küçük bir Anadolu kasabasında mucize yaratmışlar doğrusu.


Gittiğimiz gün içeride bir sergi vardı, kapı tamamen açıktı ama bir bekçi gö
remedik.

Sokaklar ve Evler

Ben aslında 1974 yılında tez konusu olarak seçtiğim sokağımın akıbetini merak ediyordum, yıllar sonra karşılaştık, tanıdım garibi.



..                                     Gerçekten biraz daha garibanlaşmış fukara. İçinde oturanlar tarafından terk edilmiş büyük binalar harap haldeler...

















İçlerinde iki şanslı ev var. Aşağıdan bakınca köşedeki ilk ev ve sokağın Kilise tarafındaki son evi,  yani

Metin Yurdanur'un ailesinin evi;

İşte bu ev!

Belli bir amaç için hediye edilmiş Belediyeye.. Bütünüyle Belediye tarafından restore edilmiş ve Kültür Sanat evi ve heykel bahçesi haline getirilmiş.

Kutlarız...


 Sivrihisar'ın bütün bunları anında korunması gereken bir  sivil mimari dokusu var.. 1974 de zevkle seyrettiğim ve korunmasını ümit ettiğim geleneksel mimarlık örnekleri sessizce kaybolmakta olduğu   görülüyor.
Ve her yerde rastladığımız betonarme evler yavaşça onların yerlerini alırken, dış taraflarda ise bu kasaba için gerçekten ürkütücü ölçeklerdeki yapılar sırıtmaya başlamış.
Ama trafik rahat şehir içinde, isterseniz Sivrihisar'ın bir ucundan diğer ucuna yirmi dakikada yürürsünüz, aracınızı yanınızda
1990'larda Sivrihisar
taşımanıza ihtiyaç yok burada. Zaten burada yaşıyor olsanız, ya memursunuzdur, Kaymakamlık ya da Belediyedesinizdir, ya serbest çalışansınız,  esnafsınızdır çalışma yerleriniz  merkezde, yani on dakikalık yoldur yürüyeceğiniz. 
2000 lerden sonra bozulma uzaklarda hissediliyor.
Sanayi de sanatkârsanız, 10 dakikadır en fazla..

Eski evlerin çoğunda ahşap malzeme ömrünü tamamlamış durumda olduğundan ahşabın yenilenmesi gerek.



Doğrama ve tüm iç aksesuarlar için yenilemek hiçbir sıkıntı yaratmazken, evin taşıyıcı iskeletinin değiştirilmesi bir hayli zaman ve mali yük getirir.
 Öncelikle Ahşap evlerin onarım ve restorasyonu uzman bir inşaatçı grubunu gerektirir.

Binanın ayaktayken, yıkmadan sökmeden sağlamlaştırmasının yapılması ağızdan girerek bademcik almaya benzemez, egzozdan girerek buji değiştirmektir.
Restorasyon; yapıyı bir yüzyıla daha erişecek şekilde yapmak olmalıdır. Bunun için içeride binayı çelik ve BA ile takviye etmek ve ahşap giydirmek akıllıca bir davranış olur.

 İşte 1974 de tezimi tamamlamış olsaydım; yapıların bu tekniklerle onarılmasını yani çağdaş malzeme ve teknik ile onarım, detay ve ayrıntılarda geleneksel motifleri birebir uygulamak, diyecektim. Örneğin; sıva gerektiren yerde kireç harçlı sıvayı  ve 2 metreyi aşmayan ahşap mastarlarla sıvamak, dolaysıyla çok iyi yerine vasat görünümü sağlamak  gibi, döşemeleri çelik putreller üzerine trapez galvanizli saçlar üzerine dökülmüş betonarme olarak yapılmasını önerecektim gibi. Olamadı. 

1986  da ise; bu dediklerimi bir başka projede:

Marina Otel Kaleiçi Antalya 3. ev
Kaleiçi Antalya Marina Otel 2. ev
Antalya Kaleiçinde yaptığım Marina Otel projesinde bire bir uygulama şansım oldu. Başarılı da oldu sanıyorum. Proje, esas itibariyle üç eski geleneksel evden oluşmuş bir alanda bir özel sınıf Otel yatırımıydı.. Bütün bahçe duvarları kaldırılarak bahçe birleştirilip ortasına bir yüzme havuzu yerleştirilirken en arkada bahçeye tepeden bakan evin iki kat boyunca yükselen yuvarlak 60 cm çaplı ahşap kolonlarını yenilerken, eski niteliklerine uygun tomruk bulamadık ve  seçtiğimiz bir ağacın içine bir yuva hazırlayıp NPI 240 lık çelikler yerleştirerek üzerine ahşap  tomruğu giydirdik ve dıştan kelepçeledik.
 Yukarıdaki kesitte açıkladım.. Ayrıca döşemeleri BA döşeme yaptım ve üstüne taban tahtası ile döşeme ve tavan çaktık.. Hatta iki kat arasına kat da yeterli sayıda oda olabilmesi için BA ara kat ilave ettik. itiraf ediyorum. 

Bu tür düzenlemeler, görünümde geleneksel kent dokusunu korurken, içeride çağdaş konforu ve yaşam tarzına uygun planlamayı yapabilmek imkânı vermektedir. Bu otelde bunu gerektiği kadar uygulayabilmiştim. İstenen fonksiyon ağır, yapılar büyük ve mütevazi idi.

Akademik bakışta kulak tırmalayıcı gibi geliyorsa da, yapının ömrünü azami surette uzatabilmek için: Çürüyeni at yerine yeni malzemeyle yenisini yap, ama orijinal plan şemasını, cephe görünümünü ve özgül detayları koru.

Günümüzde yoğun wc, banyo, mutfak gibi tesisatlarına, ısıtma ve soğutma ile bilgi işlem sistemlerine ihtiyacı olan iddialı Turistik  konaklama projelerinde yapılara bu tür müdahaleler kaçınılmaz olacaktır, diyecektim, tezimde, yapabilseydim. Bence döşeme tahtası ile tavan tahtası arasına sıkışmış bir döşemenin ahşap kiriş ve merteklerden oluşturulmasına gerek yoktur.

Sivrihisar'da konut olmak dışında bir başka işleve gerek duymayan ve Turizm baskısı altında olmayan bu alanlarda, özellikle benim Kevser sokakta,  geniş büyük yapıların içine her katta bir aile yerleştirmek gibi bir projelendirmeyi ve bu yapıları kat mülkiyetine sokmayı tartışacaktım. işte şimdi o evler artık harap vaziyette bir yardım eli bekliyor...Şimdi ise Kültür Merkezinin buraya bitişik olması daha değişik işlevleri düşündürüyor. Bu evleri Eskişehir, Odun pazarı'nda olduğu gibi çeşitli işliklerden oluşan bir turistik sokak haline gelip gelemeyeceği tartışılır, ama sadece Sivrihisar nüfusu  ya da yılda bir kere yapılacak bir haftalık şenlik bu işletmeleri ayakta tutamayacağı da açık...  

Şenlik gecesi Kevser sokağı fenerlerle süslü.
Seçkin Ünlüer fotoğrafı 
Önde Ulu camii, arkada zirve
ve saat kulesi
 


 














Biz burayı gezerken çok keyif aldık,                       ama tam olarak bitiremedik, bir daha geleceğimize dair söz verdik. Dönerken O garip kavşakta "Ballıhisar Pessinus'u da ziyaret edelim" dedik ve  ettik ama hiçbir şeyi tam olarak gezemedik anlayacağınız. Tekrar gideceğiz, sizlere de tavsiye ederiz, bir Pazar günü erken kalkın bir buçuk saatte Ankara'dan, bir saatte Polatlı'dan ve Eskişehir'den gelebilirsiniz.


Saat Kulesi ilçenin her yanından
görülür ve duyulur.

 
Böyle bir sergiyi başka bir yerde göremezsiniz...  
Metin Yurdanur çalışmada





 
 
 
 





Görsel malzeme aldığım kaynaklar:
Sivrihisar Evleri, Yayın
Doç. Dr.Yüksel Sayan, 2009
 
Erol Altınsapan, Y.Lisans tezi,
Selçuk Üniversitesi,
Sivrihisar'da Türk Mimarisi 1974



Şenlik gecesi Sivrihisar, masal gibi (Resim: Haad Mousavi)




 

 


z

3 yorum:

  1. yılmaz büyükerşen hocamın bu sanat zenginliğine katkısı varmıdır acaba ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bilebildiğim kadar bir katkısı en azından şimdilik yok.

      Sil
  2. Bayıldım, ellerine sağlık. Başarılar diliyorum.

    YanıtlaSil