Balll Manifestosu

 

 DÜN BENİM GÜNÜMDÜ... 

Balnet muhabiri Arı Muhittin  bildiriyor.

“Arılar  Doğal hayatın en ağır işçisi olmalarını dünyanın gözleri önünde her kovan, kovuk ve korunaklarda Kraliçe ve tembel erkek arılar ile eşşek ve dahi eşek oğlu eşşek arılarının gözleri önlerinde toplanarak, geçerli olan çalışma süresi ve koşullarıyla ilgili gezegenin her yanında geçerli olabilecek bir Manifesto hazırladılar ve her kovan ve kovuklardaki  Kraliçelerine takdim ettiler. Dün sabahın ilk ışıklarıyla uyanan işçi arılar -ki bütün arı nüfusunun % 90 95 ini oluşturan kesimidirler- içgüdüleriyle karar verip hep birlikte işe çıkmayıp ortak alanlarda toplanarak başlarındaki kraliçelerine kararlı ve ağırbaşlı bir rest çektiler.”


“Bu işe bozulan bazı erkek arılar işçi arılara haddini bildirmek için kalabalık işçi nüfusuna saldırmak cesaretini gösterince, bazı toplantılar olaylı devam etti ve de kan gövdeyi götürdü. İşçiler ataları olan bu arıları karga tulumba  yuvalardan dışarı attılar. Bazılarının kollarını kırdılar kanatlarını yoldular ve ölmeye bıraktılar... Bu bugüne kadar en olaylı sabah toplantısı olduğunu deneyimli muhabir Muhittin söyledi. "Böylece bu sabah kanlı bir Mayıs sabahı olarak tarihe geçmiş oldu” dedi muhabirimiz Muhittin.

Bizimkine göre işçilerin protesto manifestosu başkent Ankara'da – fiili başkent bildiğiniz gibi iki boğazın arasına kurulmuş sermayenin merkezi olan kozmopolit bir halkın oturduğu Nevistanbul dur-  kaleme alınmış. Kaleme alan heyetin başında Kızıl Prof SATIR var. Bu Satır var ya kendini çok iyi yetiştirmiş, uluslar arası alanda da tanınmış bir  işçi arı olup derisinin renginden ötürü kızıl, çok ve yazıları dikkatle satır satır okumasından ötürü de Satır diye anılır olmuş. Oradan tesadüfen geçerken katılmış  toplantıya ama bir anda topluluğa hitabıyla yıldız gibi parlamış” dedi Muhittin. Prof Kızıl Satır şöyle başlamış:

Bugün olağandışı bir gün. Bu gezegende görünür olduğumuz milyonlarca yıldan beridir ilk defa içimizden çalışmak gelmiyor. İlk defa olmak üzere, evet.... Öyleyse içinizden gelen sese ilk defa olarak kulak verelim, bize ne söyleyecek dinleyelim.” Onun bu sözlerini duyanlar bir anda bu adamın sözlerinin arkasını merak etmişler ve herkes sus pus olunca sessizlik dalga dalga bütün koruya yayılmış. Buna sinek ve böceklerle beslenen diğer canlılar da katılmışlar” diye anlattı Muhittin.

Ey çalışkan  ve fedakâr işçi kardeşlerimiz! Toplanınız! Hayat bizim için çetin ve kısa. Gezegenin bütün işçi arıları!

Toplanın, toparlanın. Bir araya gelin ve birleşin!” diye söze girmiş Prof.

"Birleşmek, bilgi, bilinç ve kuvvet demektir. Biz dünyanın en küçük, ama en üretken ve de en çalışkan canlılarıyız” diye devam etmiş. 

"Öncelikle bilmelisiniz ki bizler köle değiliz…Bu gerçek dünyanın bal üretiminin asıl sahibi olan işçi arılarız biz. Çiçeklerden özü biz toplarız, balı biz yapar, petekler yaparak balı saklar ve sonunda o mükemmel ürünü sizlere paketlenmiş olarak biz ikram ederiz” diye devam etmiş.

"Bal doğanın bir mucizesi olup doğada kendi başına serbest bal olarak bulunmaz imali gerekir ki emek yoğun bir üretimdir" dedi profesör Satır. Bu sözleri ile etrafını sarmış olan işçi arıların ufkunda yeni bir aydınlanma başlattığını hissediyordu. İşçiler günlük gürültü patırtı içinde yaptıkları işler konusunda hiç ama hiç düşünmediklerini  fark ettiler.

Gün doğumundan gün batımına kadar, o çiçek senin bu çiçek benim kanatlarımızı çırparak kilometrelerce yol yapıyoruz Kraliçem. Öyle ki uykumuzda bile kanat çırpmaya devam ediyor ve de yorgunluktan sızıp kalıyor ve horluyoruz. Bu horultu bizlere müzik gibi geliyor doğrusu. her kovanı dikkatle dinlerseniz o müziği sizler de duyarsınız.  

Uzun veya kısa bir seferden dönüp evimize geldiğimizde  de durmak yok çalışmaya devam ederiz... Getirdiğimiz çiçek özleri, toz ve polleri sindirip  karıştırarak dünyanın en şifalı besin maddesini sizlere petekler içinde sunuyoruz," 

Yaşasın işçi arı kardeşliği” diye bağırdı kürsüde olan kişi. Toplantının ortasından volkan patlaması gibi bir vızıltı patladı. Arılar değil sadece işçi arılar adeta sarhoş olup arı kardeşliği için vızıldadılar. İşçi arılar adeta sarhoş olup kendilerinden geçtiler. Kürsü olarak kullanılan bir dalın üstünden devam etti Profesör kanatlarını çırparak.

“Gücümüzün üzerinde uğraş ve uzun çalışma saatleri soyumuzun geleceğini  tehlikeye attığını bilmelisiniz kraliçem. Aslında üzerinde yaşadığımız gezegen can çekişiyor. Hava kirliliği ve mevsimsel değişiklikler alıştığımız ortamları hızla yok ederken bizlerde de nefes darlığı, allerjik hastalıklar ve aşırı yorgunluk ile dikkat kaybından olan İş kazalarını bütün gezegende artırdı. Ölüm oranları da o oranda yükseldi. Çiçek özlerini toplarken aniden önümüze çıkan o eşşek arılarına ne demeli? Ya da çiçeklerin aralarına gizlenmiş örümcek ağları n'olacak?  Yakalandığımızda bazen saatlerce bazen de günlerce o ağlarda sallanıp vücudumuzdaki sıvılar kayboluncaya kadar baş aşağı sallanıp dünyadaki en vahşi ölüm şekline kurban oluyoruz. nasıl takıldığımızı  fark edemiyoruz. ki nasıl tedbir alacağımızı nereden ve nasıl bileceğiz? Yani yarına çıkacağımız bile garanti değil bizler bunları hak etmiyoruz. İş güvenliğimiz ve işçi sağlığımız bir örümcek ağı kadar bile sağlam değil.” 

Koca kovanlar ve koca koruluk, batsın bu dünya sesleriyle inlemeğe başladı. Vız da vız, vız…

Şimdiki ağır şartlar komün yaşantımızın geliştirilmesinin gereği ortaya çıkıyor.

Biz arıların bir araya gelerek ürettiğimiz bal bütün dünyanın ortak malı değil, arıların  bir artı değeridir ve bize aittir. Çiçeklerden aldığımız malzemenin yerine her tarafımıza bulaşan çiçek tozlarını dişilere taşıyarak döllenmelerine ve meyve  vermelerine yardım edip aldığımızın karşılığını da ödemiş oluyoruz.

Öte yandan bir ürünün oluşmasına katkı koyan, emek veren  her kim ve her ne olursa olsun, o ürünün ortak sahiplerindendir. Biz paylaşmayı biliriz. Zaten yüz yıllardır ürettiğimizi paylaşıyoruz..

“Kraliçe anamız bizleri doğuran büyütendir onun bu balı  öncelikle yemeğe, ve hatta içinde banyo yapmaya bile hakkı vardır. Ama tembel erkek arılarının eziyet çekerek yaptığımız baldan herhangi bir katre almaya bile bizce kozmos adaleti önünde hakları yoktur. “

Bu zoraki toplantıya çok kızan erkek arılar bazı kovanlarda olay çıkarttırlar. İşçi arılar kendilerinden büyük erkek arıları kafalarını gözlerini patlatarak ve antenlerini kopararak kovan ve yuvaların dışına atarlar. Prof Kızıl Satır etrafında şöyle bir döndükten sonra:

Ama bu kutsal ve mucize ürünümüze en fırıldak ortakçımız, bizi en çok  sömürenimiz ise yani bizim efendimiz, bal  denen bu mucize besinde  hiçbir yardımı ve katkısı olmayan, ama balımıza kolayca el koyan ve  gerçekte bu gezegende yaşayan ama yaşadığı gezegeni çöplüğe çeviren  ve çöpleriyle gezegenin ölümüne davetiye çıkaran  bencil ve iki kol ve iki ayakları olup "bizler dört ayaklı değiliz" diye övünen insan soyudur.”  Prof kanatlarını titretti.

Kanatları belli ki hiç var olmamış ve uçamamalarına rağmen kendilerini doğadaki canlıların en üstünde olduklarını sanırlar  Akıllı oldukları şüpheli iseler de kurnaz ve bencil oldukları kesindir. Bizlerden daha kurumsallaşmış sürüler halinde yaşarlar. Ama toplumsal yapılarındaki nazik menfaat dengelerini koruyabilmek için, aralarında daima bir çekişme vardır. Kavga ve şiddet olağandır.”

Kişisel menfaatleri için birbirlerini yerler. Hatta   sık sık dünya çapında savaşlar çıkararak birbirlerini öldürürler. Kafaları bu yolda iyi çalışır. Rakiplerini toptan yok etmek için kitle imha silahları geliştirmişlerdir. Hem de bu silahların bu gezegenin sonunu getireceğini bile bile yaygınlaştırıyorlar. Dünya denen şu gezegenin enerji ve besin kaynaklarını, kısaca  bildiğimiz bütün kaynaklarını onlar kontrol ederler. Gezegenin geleceği üzerinde söz sahibidirler. Ürettiğimiz balımız da onların insafına kalmış olup bizi isle, dumanla korkutup terbiye ederek baş eğdiriyorlar” dedi Prof Kızıl Satır.

Birileri ortalığa bağırır gibi vızladı. “Yuh olsun onlara! Yuuuh

Toplananların içinden bazıları yuh çekmeğe benzeyen bir vızıltıyla vızlayınca bütün toplantı alanı tehdit edici bir vızıltıyla sarsıldı. Bazı arılar kanatlarının hızıyla birdenbire havaya fırladılar.. Bizim Muhittin  daha sonra anlatırken “Bir anda ağaçlardan, dallardan hatta çalılardan gözlerimin önünde kara bulutlar göğe doğru yükseliverdi, Arılarmış hepsi de Arılardan oluşan onlarca kara bulut, hayal edebiliyor musun? Ağzım açık kaldı, korktum valla” dedi. Kraliçe arılar sessiz ve ağırbaşlı bir tavırla oldukları yerde dururlarken işçiler tam bir kalkışma içindeydiler. Etrafa hırsla saldırıyorlardı. Arı kovanlarının civarında oğul verir gibiydiler havada dönüp durmaktaydılar. Prof Satır son sözlerini o sırada söylemiş: Bizler İŞÇİYİZ emeğimiz ve alın terimizle ve vızıltımızla yaşar kimseyi sömürmeyiz… Sermayenin de oyuncağı olamayız. Biraz safızdır ama ahmak değiliz.”

"Gomonistlik itmeyin ulendiye bir ses yükselmiş vızıltıların arasından. O sırada resmi üniformalı orman Bekçisi Remzi ortalıkta görünmüş,  kafasına arı maskesini gelişi güzel takmış halde hatta yüzünü tam olarak örtmemiş şekilde ortaya kostak kostak yürümüş.  Elindeki beylik tüfengiyle havaya iki el sıkmış. Dalların ve çalıların arasındaki arılar tekrar kara bulutlar olarak havaya sıçramışlar.  Adam geçerken kovanın birine bir tekme savurmuş.

“Başımıza bela mısınız ulen?” Kostaklanmaya devam etmiş. Gelip arıcının yakasına sarılmış bir iki silkelemiş. Bizim Muhittine göre Ormancıyla Arıcı yüksek sesle kavgaya tutuşmuşlar.

“Kovanları tahrip ediyorsun be adam! Arılar kovanlara bir daha dönmezler böyle ürkütürsen len” diye bağırdı arıcı. Ormancı meydan okurcasına fişekleri değiştirdi, bir daha ateşledi havaya.

“Bu ne len bütün orman ayağa diktin” dedi arıcı ve adamın silahına sarıldı. Ormancı bütün gücüyle arıcıyı silkeledi. Ormancının elinden yakasını kurtaran arıcı yattığı çadıra doğru hızla koşarken Ormancı arkasından küfürleri sıralıyordu.

“S…r gidin buradan.  Uyuz herif! Yüz verdik deliye geldi sıçtı halıya ulen…”

O sırada tartışmaya  telsiz cızırtıları da karıştı. Karşı taraf Ormancıyı arıyordu. “Remzi abi ben Kemal.  İlk arazöz yolda” sustu. Tekrar mandala bastı. “Orada durum ne?” iki adamın çekişmesi devam ederken tüfek aniden yine patladı. Artık ormanın üstü iyice kararmıştı.

Ormanın içinden arıların kovanlarının durduğu alana kırmızı renkli kamyon yaklaşırken şoför rüzgârı arkasına alıp kabinin üzerindeki su topunun tetiğine hafifçe dokundu. Bir motor vınlaması  ile alet bir -miktar suyu on on beş metre  uzağa fırlattı. Bunu bir daha tekrarladı, bu sefer biraz daha uzağa gitti ve düştüğü yerden toz, toprak kaldırdı. Havadaki arı sayısı arttı, duman görüntüsü genişledi.

İki adam birbiriyle çekişmeye devam ediyorlardı. Tüfekler bir, iki defa daha gürültüyle patladılar. Havaya doğru uçup giden saçmalar arıları hem korkuttu hem kızdırdı ve dönüp meydandaki adamlara saldırdılar.. bağrışlar çığlıklara dönmüştü.  Özellikle Ormancı Remzinin açıkta kalan yüzünü yer elmasına döndürmüşlerdi  Arazözün şoförü arıların bu gaddar saldırısını durdurmak için su topunun tetiğine asıldı. Su büyük bir gürültüyle fışkırıyor ve siyah duman sandığı arı bulutlarını gökten alıp yerlere çarparken zavallılar kendilerini hayat memat mücadelesinin ortasında bulmuşlardı. Şiddetle çarpan sular kovanları oldukları yerden alıp on beş yirmi metre uzaklara sürmüşler, içlerini dışlarına çıkarmışlarmış, “Yerler kıpır kıpır kımıldanan yarı canlı arılarla doluydu” diye anlattı Muhittin. Yani kan gövdeyi götürmüştü. Ama şoför  tetiklemeye devam ediyor sert suyu oldukça dikkat ve ustalıkla kara dumanları söndürmeye çalışıyordu.

“On dakika sonra arazözün tankında su kalmadığında su fışkırtma işlemi sona ermişti” dedi bizim  Muhittin.

“Ortalık çamur deryasına dönmüştü. Çamurların arasında hâlâ kıpırdanan binlerce işçi arı ve demin işçilere işçi bilincinden, hak ve adaletten sömürülmeye karşı birleşmeden bahseden Prof Kızıl Satır da vardı. Diğer genç arılardan farklı olarak o hiç hareket etmiyordu. Bir ideal uğruna hayatını vermişken emeklerinin ve bal denen mucizenin en büyük yağmacısı olan insanlar yani  burada ormancıyla arıcı, çamurların içinde yüzleri gözleri  yamru yumru şişmiş bir halde onun yanında hareketsiz yatıyorlarmış.”  

“Ne garip” dedi bizim Muhittin. “Geçen yüzyılın başında üretimin emekçilerin arasında hakça bölüşülmesi konusunda  ortak paydaya varılmasına rağmen kurulmuş olan düzen, insanların zaaf, hırs ve bencilliklerine yenik düşerek ortadan bir daha gelmemek üzere silinmiş gitmiş” dedi içini çekerek. “Adeta masal gibi”

SM  2 Haziran 2024 saat 10:32 Kuşadası             


1 yorum:

  1. Sadık ne güzel yazmışsın. Ellerine sağlık... Musa Ünal.

    YanıtlaSil