DÜN BENİM GÜNÜMDÜ...
Balnet muhabiri Arı Muhittin bildiriyor.
“Arılar Doğal hayatın en ağır işçisi olmalarını
dünyanın gözleri önünde her kovan, kovuk ve korunaklarda Kraliçe ve
tembel erkek arılar ile eşşek ve dahi eşek oğlu eşşek arılarının gözleri önlerinde toplanarak, geçerli olan çalışma süresi ve koşullarıyla
ilgili gezegenin her yanında geçerli olabilecek bir Manifesto hazırladılar ve
her kovan ve kovuklardaki Kraliçelerine takdim
ettiler. Dün sabahın ilk
ışıklarıyla uyanan işçi arılar -ki bütün arı nüfusunun % 90 95 ini oluşturan
kesimidirler- içgüdüleriyle karar verip hep birlikte işe çıkmayıp ortak
alanlarda toplanarak başlarındaki kraliçelerine kararlı ve ağırbaşlı bir rest
çektiler.”
“Bugün olağandışı bir gün. Bu gezegende görünür olduğumuz milyonlarca yıldan beridir ilk defa içimizden çalışmak gelmiyor. İlk defa olmak üzere, evet.... Öyleyse içinizden gelen sese ilk defa olarak kulak verelim, bize ne söyleyecek dinleyelim.” Onun bu sözlerini duyanlar bir anda bu adamın sözlerinin arkasını merak etmişler ve herkes sus pus olunca sessizlik dalga dalga bütün koruya yayılmış. Buna sinek ve böceklerle beslenen diğer canlılar da katılmışlar” diye anlattı Muhittin.
“Ey çalışkan ve fedakâr işçi kardeşlerimiz! Toplanınız! Hayat bizim için çetin ve kısa. Gezegenin bütün işçi arıları!
Toplanın, toparlanın. Bir araya gelin ve
birleşin!” diye söze girmiş Prof.
"Birleşmek, bilgi, bilinç ve kuvvet demektir. Biz dünyanın en küçük, ama en üretken ve de en çalışkan canlılarıyız” diye devam etmiş.
"Öncelikle bilmelisiniz ki bizler köle
değiliz…Bu gerçek dünyanın bal üretiminin asıl sahibi olan işçi arılarız biz. Çiçeklerden
özü biz toplarız, balı biz yapar, petekler yaparak balı saklar ve sonunda o
mükemmel ürünü sizlere paketlenmiş olarak biz ikram ederiz” diye devam etmiş.
"Bal doğanın bir mucizesi olup doğada kendi başına serbest bal olarak
bulunmaz imali gerekir ki emek yoğun bir üretimdir" dedi profesör Satır.
Bu sözleri ile etrafını sarmış olan işçi arıların ufkunda yeni bir aydınlanma
başlattığını hissediyordu. İşçiler günlük gürültü patırtı içinde yaptıkları
işler konusunda hiç ama hiç düşünmediklerini
fark ettiler.
Uzun veya kısa bir seferden dönüp evimize geldiğimizde de durmak yok çalışmaya devam ederiz... Getirdiğimiz çiçek özleri, toz ve polleri sindirip karıştırarak dünyanın en şifalı besin maddesini sizlere petekler içinde sunuyoruz,"
“Yaşasın işçi arı kardeşliği” diye bağırdı kürsüde olan kişi. Toplantının
ortasından volkan patlaması gibi bir vızıltı patladı. Arılar değil sadece işçi
arılar adeta sarhoş olup arı kardeşliği için vızıldadılar. İşçi arılar adeta
sarhoş olup kendilerinden geçtiler. Kürsü olarak kullanılan bir dalın üstünden
devam etti Profesör kanatlarını çırparak.
“Gücümüzün üzerinde uğraş ve uzun çalışma saatleri soyumuzun geleceğini
tehlikeye attığını bilmelisiniz kraliçem. Aslında üzerinde yaşadığımız gezegen
can çekişiyor. Hava kirliliği ve mevsimsel değişiklikler alıştığımız ortamları
hızla yok ederken bizlerde de nefes darlığı, allerjik hastalıklar ve aşırı yorgunluk
ile dikkat kaybından olan İş kazalarını bütün gezegende artırdı. Ölüm oranları
da o oranda yükseldi. Çiçek özlerini toplarken aniden önümüze çıkan o eşşek arılarına
ne demeli? Ya da çiçeklerin aralarına gizlenmiş örümcek ağları n'olacak?
Yakalandığımızda bazen saatlerce bazen de günlerce o ağlarda sallanıp
vücudumuzdaki sıvılar kayboluncaya kadar baş aşağı sallanıp dünyadaki en vahşi
ölüm şekline kurban oluyoruz. nasıl takıldığımızı fark edemiyoruz. ki
nasıl tedbir alacağımızı nereden ve nasıl bileceğiz? Yani yarına çıkacağımız
bile garanti değil bizler bunları hak etmiyoruz. İş güvenliğimiz ve işçi
sağlığımız bir örümcek ağı kadar bile sağlam değil.”
Koca kovanlar ve koca koruluk, batsın bu dünya sesleriyle inlemeğe başladı.
Vız da vız, vız…
Şimdiki ağır şartlar komün yaşantımızın geliştirilmesinin gereği ortaya çıkıyor.
Biz arıların bir araya gelerek ürettiğimiz bal bütün dünyanın ortak malı
değil, arıların bir artı değeridir ve bize aittir. Çiçeklerden
aldığımız malzemenin yerine her tarafımıza bulaşan çiçek tozlarını dişilere
taşıyarak döllenmelerine ve meyve
vermelerine yardım edip aldığımızın karşılığını da ödemiş oluyoruz.
Öte yandan bir ürünün oluşmasına katkı koyan, emek veren her kim ve
her ne olursa olsun, o ürünün ortak sahiplerindendir. Biz paylaşmayı biliriz. Zaten
yüz yıllardır ürettiğimizi paylaşıyoruz..
“Kraliçe anamız bizleri doğuran büyütendir onun bu balı öncelikle
yemeğe, ve hatta içinde banyo yapmaya bile hakkı vardır. Ama tembel erkek
arılarının eziyet çekerek yaptığımız baldan herhangi bir katre almaya bile
bizce kozmos adaleti önünde hakları yoktur. “
Bu zoraki toplantıya çok kızan erkek arılar bazı kovanlarda olay çıkarttırlar.
İşçi arılar kendilerinden büyük erkek arıları kafalarını gözlerini patlatarak
ve antenlerini kopararak kovan ve yuvaların dışına atarlar. Prof Kızıl Satır
etrafında şöyle bir döndükten sonra:
“Ama bu kutsal ve mucize ürünümüze en fırıldak ortakçımız, bizi en çok sömürenimiz ise yani bizim efendimiz, bal
denen bu mucize besinde hiçbir yardımı ve katkısı olmayan, ama balımıza kolayca
el koyan ve gerçekte bu gezegende
yaşayan ama yaşadığı gezegeni çöplüğe çeviren
ve çöpleriyle gezegenin ölümüne davetiye çıkaran bencil ve iki kol ve iki ayakları olup
"bizler dört ayaklı değiliz" diye övünen insan soyudur.” Prof kanatlarını titretti.
“Kanatları belli ki hiç var olmamış ve uçamamalarına rağmen kendilerini
doğadaki canlıların en üstünde olduklarını sanırlar Akıllı oldukları şüpheli iseler de kurnaz ve
bencil oldukları kesindir. Bizlerden daha kurumsallaşmış sürüler halinde
yaşarlar. Ama toplumsal yapılarındaki nazik menfaat dengelerini koruyabilmek
için, aralarında daima bir çekişme vardır. Kavga ve şiddet olağandır.”
“Kişisel menfaatleri için birbirlerini yerler. Hatta sık sık dünya çapında savaşlar çıkararak
birbirlerini öldürürler. Kafaları bu yolda iyi çalışır. Rakiplerini toptan yok etmek
için kitle imha silahları geliştirmişlerdir. Hem de bu silahların bu
gezegenin sonunu getireceğini bile bile yaygınlaştırıyorlar. Dünya denen şu
gezegenin enerji ve besin kaynaklarını, kısaca
bildiğimiz bütün kaynaklarını onlar kontrol ederler. Gezegenin geleceği
üzerinde söz sahibidirler. Ürettiğimiz balımız da onların insafına kalmış olup
bizi isle, dumanla korkutup terbiye ederek baş eğdiriyorlar” dedi Prof
Kızıl Satır.
Birileri ortalığa bağırır gibi vızladı. “Yuh olsun onlara! Yuuuh”
Toplananların içinden bazıları yuh çekmeğe benzeyen bir vızıltıyla vızlayınca
bütün toplantı alanı tehdit edici bir vızıltıyla sarsıldı. Bazı arılar
kanatlarının hızıyla birdenbire havaya fırladılar.. Bizim Muhittin daha sonra anlatırken “Bir anda ağaçlardan,
dallardan hatta çalılardan gözlerimin önünde kara bulutlar göğe doğru
yükseliverdi, Arılarmış hepsi de Arılardan oluşan onlarca kara bulut, hayal
edebiliyor musun? Ağzım açık kaldı, korktum valla” dedi. Kraliçe arılar sessiz ve ağırbaşlı bir tavırla oldukları yerde dururlarken işçiler tam bir
kalkışma içindeydiler. Etrafa hırsla saldırıyorlardı. Arı kovanlarının
civarında oğul verir gibiydiler havada dönüp durmaktaydılar. Prof Satır son
sözlerini o sırada söylemiş: “Bizler İŞÇİYİZ emeğimiz ve alın terimizle
ve vızıltımızla yaşar kimseyi sömürmeyiz… Sermayenin de oyuncağı olamayız. Biraz
safızdır ama ahmak değiliz.”
"Gomonistlik itmeyin ulen" diye bir
ses yükselmiş vızıltıların arasından. O sırada resmi üniformalı orman Bekçisi Remzi
ortalıkta görünmüş, kafasına arı
maskesini gelişi güzel takmış halde hatta yüzünü tam olarak örtmemiş şekilde ortaya kostak kostak yürümüş. Elindeki beylik tüfengiyle havaya iki el
sıkmış. Dalların ve çalıların arasındaki arılar tekrar kara bulutlar olarak
havaya sıçramışlar. Adam geçerken kovanın
birine bir tekme savurmuş.
“Başımıza bela mısınız ulen?” Kostaklanmaya devam etmiş. Gelip arıcının yakasına sarılmış bir iki silkelemiş. Bizim Muhittine göre Ormancıyla Arıcı yüksek sesle kavgaya tutuşmuşlar.
“Kovanları tahrip ediyorsun be adam! Arılar kovanlara bir daha
dönmezler böyle ürkütürsen len”
diye bağırdı arıcı. Ormancı meydan okurcasına fişekleri değiştirdi, bir daha ateşledi havaya.
“Bu ne len bütün orman ayağa diktin” dedi arıcı ve adamın silahına
sarıldı. Ormancı bütün gücüyle arıcıyı silkeledi. Ormancının elinden yakasını
kurtaran arıcı yattığı çadıra doğru hızla koşarken Ormancı arkasından küfürleri
sıralıyordu.
“S…r gidin buradan. Uyuz herif! Yüz
verdik deliye geldi sıçtı halıya ulen…”
O sırada tartışmaya telsiz
cızırtıları da karıştı. Karşı taraf Ormancıyı arıyordu. “Remzi abi ben Kemal. İlk arazöz yolda” sustu. Tekrar mandala
bastı. “Orada durum ne?” iki adamın çekişmesi devam ederken tüfek aniden yine
patladı. Artık ormanın üstü iyice kararmıştı.
Ormanın içinden arıların kovanlarının durduğu alana kırmızı renkli kamyon
yaklaşırken şoför rüzgârı arkasına alıp kabinin üzerindeki su topunun tetiğine
hafifçe dokundu. Bir motor vınlaması ile
alet bir -miktar suyu on on beş metre uzağa fırlattı. Bunu bir daha tekrarladı, bu
sefer biraz daha uzağa gitti ve düştüğü yerden toz, toprak kaldırdı. Havadaki
arı sayısı arttı, duman görüntüsü genişledi.
İki adam birbiriyle çekişmeye devam ediyorlardı. Tüfekler bir, iki defa
daha gürültüyle patladılar. Havaya doğru uçup giden saçmalar arıları hem
korkuttu hem kızdırdı ve dönüp meydandaki adamlara saldırdılar.. bağrışlar çığlıklara dönmüştü. Özellikle Ormancı Remzinin açıkta kalan yüzünü
yer elmasına döndürmüşlerdi Arazözün
şoförü arıların bu gaddar saldırısını durdurmak için su topunun tetiğine
asıldı. Su büyük bir gürültüyle fışkırıyor ve siyah duman sandığı arı
bulutlarını gökten alıp yerlere çarparken zavallılar kendilerini hayat memat mücadelesinin
ortasında bulmuşlardı. Şiddetle çarpan sular kovanları oldukları yerden alıp on beş yirmi metre uzaklara sürmüşler, içlerini dışlarına çıkarmışlarmış, “Yerler
kıpır kıpır kımıldanan yarı canlı arılarla doluydu” diye anlattı Muhittin. Yani
kan gövdeyi götürmüştü. Ama şoför
tetiklemeye devam ediyor sert suyu oldukça dikkat ve ustalıkla kara
dumanları söndürmeye çalışıyordu.
“On dakika sonra arazözün tankında su kalmadığında su fışkırtma işlemi sona
ermişti” dedi bizim Muhittin.
“Ortalık çamur deryasına dönmüştü. Çamurların arasında hâlâ kıpırdanan binlerce işçi arı ve demin işçilere işçi bilincinden, hak ve adaletten sömürülmeye karşı birleşmeden bahseden Prof Kızıl Satır da vardı. Diğer genç arılardan farklı olarak o hiç hareket etmiyordu. Bir ideal uğruna hayatını vermişken emeklerinin ve bal denen mucizenin en büyük yağmacısı olan insanlar yani burada ormancıyla arıcı, çamurların içinde yüzleri gözleri yamru yumru şişmiş bir halde onun yanında hareketsiz yatıyorlarmış.”
“Ne garip” dedi bizim Muhittin. “Geçen yüzyılın başında üretimin
emekçilerin arasında hakça bölüşülmesi konusunda ortak paydaya varılmasına rağmen kurulmuş olan
düzen, insanların zaaf, hırs ve bencilliklerine yenik düşerek ortadan bir daha
gelmemek üzere silinmiş gitmiş” dedi içini çekerek. “Adeta masal gibi”
SM 2 Haziran 2024 saat 10:32 Kuşadası
Sadık ne güzel yazmışsın. Ellerine sağlık... Musa Ünal.
YanıtlaSil