MECLİSE GİREN EŞEK
Arabadayım, Hindistan’dan Tata V2, buzdolabından biraz büyük. Patalonya Meclisi önündeki kavşaktan geçiyordum, gösterişli bir yapıdır, gözlerimi alamam her geçişimde. Tam o sırada nerden çıktığını bilemediğim bir eşşek çıktı karşıma, daha doğrusu önüm sıra gidiyor, üstünde de Kelli felli, iyi giyimli bir adam. Bizim memlekette Lamalarla Eşekler hürmet görürler. Adamın ayakları arada bir yere değiyor, sallana sallana yoldan gidiyorlar, bütün trafikte zaten onun hızında. Yan bulvara saptılar, ben de yolumu değiştirip peşlerinden seğirttim. Bu kelime yanlış oldu, otomobille kullanılmaz ama severim, biraz saklılık, gizlilik kokar bu. Eşek ve adam bulvarda giderken ters şeride geçtiler ve ışıkta bekleyen araçların arasından kıvıra, kıvıra geçip Meclis kapısına daldılar, tabii korumalar adamı yaka paça durdurdular ama sonra ne konuştularsa serbest bıraktıklarını gördüm, gerisini göremedim. Arkamdaki araçların kornalarıyla kendime geldim. “Sinema mı seyrediyorsun baba!” Gözüm arkada isteksizce devam ettim.
Akşama kadar aklımdan çıkmadı. Bu adam ve eşek ne arıyorlar Planya ülkesinin Yüce Meclisinde? Adam milletin vekili olması gerektir de bu eşşek de olamaz herhalde. Araba yerine binek aracı olarak kullanılacaksa olabilir de, bunun da bir park yeri ve temizlik sorunu çıkar.
Ertesi gün, gazetelerin baş sayfasında bir haber, falan filan milletvekili, Hayvan hakları konusunda görüşülmekte olan kanun tasarısını protesto için Hayvanı temsili olarak genel kurul toplantısında kürsü yanında kesmek ister. Bıçağı gören hayvan panikler. O korkuyla elinden kurtulduğu gibi bizimkini bir güzel tekmeler ve salondan kaçar. Çalışanlar koridorda eşek kovalarken, bizim milletin vekili doğru acile. Eşeğin peşinde olanlar, bir müddet sonra salona eli boş dönerler. Bu dönem içinde eskilerden kimseler kalmadığından, eşeği bu koridor yumağında kaybederler. Orası, burası, şurası derken eşek sırra karışır gider. Binada henüz keşfedilmemiş tüneller olduğuna göre bu da normal...Bizim milletvekilimizin gözü mor, kafası sargılı bir resmi ön sayfada yer bulmuş, büyükçe de basmışlar, trafik kazasından ucuz kurtulmuş gibi, baygın, baygın poz vermiş foto muhabirine...
Meclis Salonu kahkahalar için de olmayan hayvan hakları taslağına, eşeklerin usulüne uygun kesilmesi sırasında kaçması halinde, eşeğin cezalandırılması ile ilgili bir paragraf önerirler. Hatta “Ayaklarının kırılarak, kaçmasının önlenmesi” paragrafını önermiş birisi. Taslağa, uygun kesimin de nasıl olabileceğini madde, madde yazmışlar, Bıçağın keskinliğinden, incinmesin diye nezaket gösterilmesi ve gözlerinin bağlanması vs diye ayrıntılar verilmiş taslakta. “Ulen hayvan ölecek ister nazikçe, ister kabaca. Sonuçta siz postuna göz koymuşsunuz bir kere. Ama usulüne uygun olursa eşekler cennetine mi gidecek?”
Hayvan hakları yasası bu hayvanlara insanca muamele yapılmasını, keserken usullere uyulmasını, mesela, Yarış atlarının yaşlanması ya da sakatlanmaları halinde alınlarına balyozla vurularak paralize olarak acı çekmeden ölmesini sağlamaktan bahsederken bunların etlerinin ziyan edilmemesini ve hayvanat bahçelerine verilmesini kaydetmişler, sanki daha önce başka türlüymüş gibi..
”Ulan hayvan hakları diye onların nasıl kurban edileceğinin, nasıl kesileceğinin esaslarını zapta geçirmişler, doğal yaşama haklarını değil. Nasıl yaşayacakları ya da sürünecekleri önemli değil de...Onların nasıl muhafaza edileceği ya da kötü muamelelerden nasıl korunacağının esas ve ayrıntıları değil de nasıl öldüreceğimiz veya nasıl kurban edeceğimizin esasları şeklinde kanun hazırlıyoruz.”
Bu arada Patalonya’nın vekilleri, insanların hayvanlardan daha üstün olduğundan bahisle, bir insanın tırnağına hayvanların topunun kurban olması gerektiğini savunurlar. Allah razı olsun, bu kanun bizi hayvan milletine karşı güvenceye aldı.
Bu dönemde bir kanuni eksiklik daha giderilmiş olduğunu basın yağlayarak, ballayarak uzun uzun yazdı. Haklılar, bu güne kadar böyle kabakça bir konudan haberimiz bile yoktu değil mi? Eee,”Saf ve temiz insanları yaradan korur.” derler bizim Patalonya’da, verilmiş sadakamız varmış da hayvan hakları kanunuyla şimdi artık daha bir güvendeyiz.. “Tabii biz insanız, elimizden geldiğince medeni ve vicdani ölçülerde bütün dünyamızı korumayı görev addederiz. "Yaşasın insanlık.”
Öte yandan eşekli Millet vekilimiz, kaybolan eşeğinin bulunmasını, aksi halde Millet Meclisi Başkanlığının kendisine yeni bir eşşek alması konusunda istekte bulunmuş, şimdi bu isteğin iç tüzüğe uygunluğu inceleniyormuş, “Olursa, canımız feda...” demiş Meclis Başkanı..
SM
HAYVANLARA TASALLUT OLMA HAKKI
Benim bunları yazmamdan bir iki ay sonra Gazetelerde ve kurban olduğum Patalonya medyamızda bu kanunun yeniden ele alındığını gördüm. “Hayırdır arkadaş nedir bu hayvan muhabbeti?” derken öğrendim. Hayvanlara tasallutta bulunan kişilerin ya da musallat olanların, yola getirilmesi ve dahi cezalandırılması hakkında yeni düzenlemeler getirmeye çalışıyorlarmış. “Sigortasız çalıştıkları yetmiyormuş gibi, etinden, sütünden... vs faydalandığımız bu kardeşlerimizin bir de namuslarına sarkmamız kabul edilebilir bir şey değil” demiş Meclis Başkanımız
“Kuyruğumu veya kulağımı kesebilirsiniz, Allah göstermesin, ya da toynaklarımı ve nallarımı sökebilirsiniz, ama namusuma dokundurtmam, biz namus için yaşarız arkadaş.” Bunu söylerken, kemikleri çıkmış kalçadan yaralı, ayakta zor duran kabadayı eşek bir silkindi, bir kişnedi görmeliydiniz. Dişi arkadaşı da kişneyerek güldü.
”Valla ben çocuklarımın istikbali için her şeyi yaparım. aldırmam” dedi. “Asıl deli olan sahibim, onun çok zoruna gidiyor. Üstüne alınıyor akıllı.” Bizim kabadayı dinledi; “Sen de haklısın canım” dedi, “Nemize bizim namus, ahlâk. Biz eşşeğiz.” Yıkıldı zavallı hayvancağız...
Nedir bu hayvanların bizden çektikleri yahu?
Bu dünya da sadece biz yaşamıyoruz. Hayvanlarla paylaşmayı öğrenmeye ve birlikte yaşamaya alışmış olmamız lazım bunca yüzyıllardan sonra.
İnsanlık nerede başlar, nereye kadar gider? Biz bir canlıyız tıpkı onlar gibi, ama akıllı olan ve bu dünyaya nizam intizam vermeyi biz planlıyoruz. Güçlü olan biziz. Hak diye onlara ne verirsek o kadarı kabul görüyor, alınıyor vs.
Ama bizden korkmayan, bizden kaçmayan bir kara hayvanı bile yok. Deniz altında fazla rahat değiliz de onları fazla terörize edemiyoruz ama ortamlarını atıklarımızla zehirliyor ve soylarını, soplarını hatta yumurtalarını kurutuyoruz. Ayrıca kutuplar dahil avlanmadığımız yer yok, hele o fok yavrularının sopayla nasıl öldürüldüğünü görseler bizim milletvekilleri acaba ne derlerdi?
Komisyonda Patalonya parlamenterlerinden biri demiş ki “Yahu arkadaşlar, abartmayın, o kadar da değil, ne yani bu işi yapanla fiili livata yapan aynı şey mi?. Ayrıca bu işi bir defa yapana ceza almadan önce bir şans daha verilmesini teklif ediyorum. Zaten mahkemeye çıkmakla yeterince rezil oluyor ve acı çekiyor, İnsan olarak böyle bir muameleyi hak etmiyor. İlk defa böyle bir suç işleyen affedilmelidir.” Yaşasın İnsanlık yaşasın adalet.
İnsan hakları savunucularının bile aklına gelmemiştir sanırım, bunu düşünmemişlerdir o tarihlerde. Bu son teklif, bize ait, Patalonya Cumhuriyetine ve tamamen orijinal..
“İnsanım ben, dolaysıyla günah işleme hakkım var gibi tıpkı – bu nasıl bir haksa-hayvanlara affedersiniz bir kerelik tecavüz etme hakkım var, onu kullanmak istiyorum, kısaca.. “ dedi zanlı. “Eğer ikinci defa olursa yediğim ekmek gözüme dizime dursun, o zaman her cezaya razıyım. Ama şimdi hoş görünüze sığınıyorum hakim bey.”
“Çocuklara tecavüz edenlere bile mahkeme sırasında iyi hali görüldüğünde, mesela kravat ve takım elbiseyle duruşmaya çıkıyorlar, boynu bükük, uslu uslu oturuyorlar diye, mümkün mertebe ceza indiriminden şey ettiriliyorlar. ‘Adam o rezilliği yapmış ama kibarca ve insanca ve de onun rızasıyla yapmış’ deniyor vs. Burada benim suçum ne ki onun yanında? Şeytana ve eşşeğin aklına uydum, bu defalık affımı istiyorum Hakim bey”
Hakim dişlerinin arasından “Sapık..” diyecek, "sapkın" diyecek usulca. “Herkes sapık olmuş. Suçun adını törpülemişler kabahat demişler. İnsan oğulları ve kızları kabahatlerden münezzehtir, hata yapmazlar, sapkınlıkları olmaz, insanları sadece şeytan denen bir melek vardır ki insanlarla beraber yaşıyor binlerce yıldır. Ölemedi bir türlü... O kandırır, suça iter, aslında işlenen suçun O şahısla, yani bizlerle bir ilgisi yoktur. Evli barklı adam, “Şeytan her şeyi organize etmiş eşek de beni teşvik ve tahrik etmişti hakim bey, bir hatadır oldu. Bu adam, yani sahibi bizi görmüş, kavga böyle çıktı... ‘Neyse parası verelim’ dedim diye köpürdü.”
Cennetten kovulan Adem, eşi olan Havva’yı ayarlayan Şeytanı suçlamadı mı? “Ben bu yüzden ayvayı affedersiniz elmayı yedim. Senin sözünü dinlemedim. Her şeyi O (şeytan) hazırlamış, Havva’yı kandırmış, O da bilmeden beni.. Bağışla bizi Allah'ım..” dememiş miydi?
İnsanların yaşadıkları süre boyunca işledikleri her suç ve günahı başkalarına yüklemeye çalışmaları fıtratlarında vardır. Onların nineleri, dedeleri, ataları da aynı bahaneye sığınmışlardır. Katiyen yaptıkları kepazeliğin sorumluluğunu almazlar ve de her zaman kendi öz varlığı dışında buna sebep olan birileri vardır, ya da bulunur.
Böylece bu Parlamenter arkadaş da şeytana uyup, Hayvan haksızlıkları konusunda tarihe geçti bu teklifiyle... “Bir kereye mahsus affedelim de niye? Bu kabahati veya suçu işlememiş olanlara haksızlık olmuyor mu?
“Amma yaptınız sizin de bu kabahati ilk defa işlemeniz halinde, siz de bu haktan faydalanacaksınız, haksızlık söz konusu değil. Eşitlik ilkesinde bir arıza yok...” demiş.
“Bu sözler üzerine Patalonya Parlamentosunda geçici bir sessizlik oldu” diye yazdı basın. Muhtemelen geçmişte aldıkları ahlak ve ahlaksızlık kavramlarını gözden geçirmiş olmalılar...
Şimdi ne mi olacak? Parlamentoda bu değişikliklerle ilgili oylama ertesi gün yapılacak.
”İnsanın yücelişi” diye bir eseri vardı J. Bronowski[1]’nin, okumuşsunuz ya da TV dizisi olarak BBC nin hazırladığı serisini TRT de seyretmişsinizdir. Galiba on üç kısımdı, ilk mağara insanlarından başlayıp, bugünün dünyasında II Dünya Savaşı dahil uzaya doğru açılışını, manevi olgunlaşmasının dışa vurumun bir eseri olarak bahsederken sanat, edebiyat ve teknolojiden örneklerle yükselen insan yerine uygarlığı anlatmaya çalışırken, dizinin sonuna gelirken 19 ve 20. YY ları da açıklamakta nasıl zorlandığını da gördük. Köle işçiler, Kamplarda kitlesel imhalar, nükleer silahlar, sömürgelerden insan ticareti, sömürü ve çevre tahribatı bu yüzyıllarda ortaya çıkan olaylar. 21. YY daha da ileri boyutta insan ölümlerine fakirlik ve açlığın kol gezdiği veya iç harbin geçtiği yerlerden, gelişmiş ülkelere olan insan göçleri ve mültecilerin acınası durumları, bir sokak köpeği gibi aşağılanmaları bu yüz yıla damga vuracaktır...
İnsanın gerçekten olgunlaştığına inanıyorsak, 21. YY da egoism ile başlayan, insanı nitelendiren hırs, kıskançlık ve öç alma gibi temel dürtülerin, ortadan kalkmaları onların yerine sevgi, uyum, adalet dürtülerinin ortama hakim olması gerekirdi, yoksa değişen değerlerle birlikte ortaya konan hukuk ve ceza kuralları böyle kalın bir ciltler haline gelmez ve sadece bir başvuru kitabı olurdu.
Bugünkü hukuk kurallarının bu kadar çoğalmış ve gelişmiş olması özünde bütün dinlerin vaz ettiği temel ahlak, kurallarına dayanması esas olmasına rağmen, İnsanın içinde saklanan her yeni kirin açığa çıkmasına karşılık yeni kurallar konması veya çeşitlendirilmesinden başka bir şey değildir bence.
Sadık, Antalya, 10 Nisan 2016
MECLİSTEKİ HAYALET
Eşegin Mecliste kaybolmasının üstünden bir ay geçti. Herkes böyle bir olayı ve kahraman eşeği unuttu, günlük sıkıntılar içinde. Bu arada Hayvan hakları vs kanunu da yürülüğe girdi.
Bir gün gazeteler yazdılar, “Meclisimizde hayalet var.” diye.“Ulen bu kadar sıkıcı, cansız ve ve ruhsuz bir yerde hayalet ne yapsın, daha eğlenceli operalar, barlar, gece klüpleri ve gazinolar varken.”
Aradan bir iki gün geçince, gazeterde yine bu haber tekrarlandı. O gün meclisteyim. Mecliste çalışan vekil sekreterlerinden biriyle sohbet ediyorduk, konu hayalete geldi. “Orada koridorda ve büyük salonda ruh gibi dolaşan, ismi yeminden sonra bir daha duyulmamış bir sürü milletin vekili var. Hayalet olduğunu nasıl anlamışlar, bunlardan biri olmasın?”
“Öyle değil bu. Bazen milletvekillerinin odalarına girip, ortalığı karıştırmışlar. Evrakın bir kısmını parçalanmış halde yerlere dökülmüş bulmuşlar. Kraseri ve Neide milletvekillerine gelen bazı hediyeler odalarından kayıp olmuş, normal bir hırsızlık gibi de değil. Sekreterler tek başlarına duramaz olmuşlar yerlerinde. 24 saat korumalar var her yerde ama... Korumalar da tırsmışlar herhalde, üçlü gruplar halinde devriye atıyorlarmış.”
“Duyduğum kadar ABD de de Beyaz Sarayda da bir, iki hayalet varmış. Orada bu mesele ciddiye alınır. Her şey ciddiye alınır orada, diğer ülkeler dışında. Bunula ilgili şirketler muhakkak vardır, birini beyaz perdeden biz de biliyoruz, değil mi?
Kapitalizmin doruğa çıktığı, liberalleşmenin dibi orası ablacım... Öyle matrak şirketler vardır ki, mesela babasından, hatta dedesinden miras kalmış gibi, Ayda veya Uzayda arsa satanı, ölümden sonra havalandırmalı, telefonlu TVli. tabut satanı (tabutun kenarında yazar "in Emergency Call xxx", tel no ben de saklı),
Ahiretten arsa satanı. Mesela; adamın veya kadının eline kurdeleli bir kağıt verirler...Tembih ederler "Mister bunu yanınıza gelen meleğe veriniz, sakın siz açmayınız' Bu kurdele kutsal babamızın yıkandığı suyla yıkanmış güneşte kurutulmuştur. İçine kuşku girer ve açarsanız şimdiden söyleyeyim, işin ulviyeti kaçar, hakkınız yanar, boşuna almayınız! Hani şeytana uyar da ruloyu açarsa diye hazırlık yapılmıştır tabii. Majüskül harflerle yazılmış ve süslenmiş parlak kağıda basılı bir tapu senedi çıkar ortaya:
"Kutsal Babamız adına, Tapu tahsis belgesidir;
Düzenleyen mesul Melek: falan filan,
"Bu İmanı bütün naçiz ölümlü....... (buraya uyanığın ismini yazarlar)... 'ye Cennetin AB Ada 988-99-405 nolu parseli tahsis edilmiştir... Güle güle sonsuza kadar yaşasın...
İmza: Kutsal Babamız"
Gerçi bizim memlekette de Cennet tapuları var, hem de parasız veriyorlar. Ama paralı olunca daha bir güvenli oluyor. Alnının teriyle kazanmış oluyorsunuz, promosyondan değil.
"Mutlaka bizim hayaletle ilgilenecek bir şirket vardır, de mi bayım?"
"Olmaz mı canım?"
"Yarım akıllı çocuğunuzu alıp ona Üniversite diploması değil doktora eğitimi veren şirketler, parayla master tezleri yazanlar. Kedinize, köpeğinize "Domestik Kedi, Köpek" eğitimi ve diploması veren şirketler var da hayalet işi olmaz mı?"
"Bence Hayalet avcılarını arasınlar.” dedim o gün sekretere.
Günlerden bir gün, aklıma bu takıldı, ve de eşekli adamı hatırladım. Aradım beyefendiyi, internette adam turp gibi twitter’ı öttürüyor her gün. O gün bir mesaj attım, eşeğin akıbeti hakkında. Cevap olarak ciddiyete davet etti beni. Ulen Meclise eşeği ben mi getirdim, ben mi kaybettim? Tekrar mesaj salladım, “Niyetim ciddi.” dedim. Eşeğinin bulunamadığını ve yeni bir eşek de alınmadığını, kendi eşeğinin herhalde meclisin arka kapısından kaçmış olduğunu lütfetti söyledi.
Kafam deli gibi çalıştı, bu eşek arka kapıdan tüymüş olsa dışardaki güvenlik veya belediye zabıtaları tarafından görülür ve yakalanırdı. Onun yerine koydum kendimi “Ulen buradan kaçıp da kasaplara mı teslim olacağım?” der orada bir yere yerleşirdim. “Ne yer ne içerim? Tanrım bana ömür verdiyse beni doyurmanın da bir yolunu gösterir.” derdim. O korkuyla kaçarken bu eşeğin bunları düşündüğünü söylemek aslında biraz fantezi. Kaçmanın öne çıktığı bir sırada düşüneceğinden ziyade korkunun yarattığı içten gelen içgüdüsel davranışlar öne çıkar, dedim. Bu hayvan ortaya çıkmadıysa ve yakalanmadıysa dedim, o halâ yüce meclisimizdedir..
Sayın milletvekilim neden onu aramaktan vazgeçmiş olabilir? Adamın atmakta olduğu twit’ler, muhalefet olması dolayısıyla yeri göğü birbirine katarken, yani bu kadar akıllı birinin benim ortaya koyduğum bu basit fikri düşünememesi olacak şey değil...
“Ulen bunda bir iş var. Hem de gizli, saklı, mıncırıklı. Öncelikle yeme içme kısmı, sonra def-i hacet, bunca zaman affedersiniz, sözüm meclisten dışarı, bunca zaman bu eşşeğin pisliğine nasıl rastlanılmaz? Hademe-i hayrat kısmı hiç mi görmez?”
Ulen bu yediğim fındık, ceviz ve kuru baklaların bir faydası olmuş olmalı ki, aklım oldu bir zehir. “İşte bu noktada bizim eşşek hemşerilerden yardım görüyor” dedim.
Adam genel kuruldan sonra koridorlarda karakaçanı arayıp bir tünel de bulmuş olmalı, kasaptan kurtardığı bu zavallıyı orada saklamayı o zaman akıl etmiştir ve onun neye ihtiyacı olacak ise temin etmiş veya hemşeri ayağına personele üç, beş kuruş da vererek olayı sağlama almıştır.
“İyi de, bu hayalet hikâyesiyle bir alakası var mıdır?”
“Olmaz mı? Hayvan arada bir tünelinden çıktığında kıçına bağlanmış torba ile gece geç vakit ortalarda gezerken, Kraseri ve Neide’den gelen elma ve armut gibi hediye paketlerinin kokusunu alınca, kapıya basmıştır tekmeyi. Masada, yerde velhasıl nerde ne bulursa, taze meyveleri, kuru yemişleri yemiştir, buna evraklarda dahil“.
“Peki bu arada hiç ortalığa kendi pisliklerini dökmez miydi?”
“Yeni bir besleme modeli bulmuş olmalılar. Karanlık koridorların birinde aniden ona rastlayan sekreter hanımlardan biri de ne olduğunu anlayamadan çığlığı basmış olmalı ki bu da hayalet hikâyesine müthiş katkıda bulunmuştur.”
“Randevuyla gittim, Meclis başkanımızla konuşup durumu anlattım, “Ben bu hayaleti bulurum” dedim, tabii beni ciddiye almadı. Sonunda parası benden olmak üzere, dışarıdan 50 kg kadar taze nohut aldırmama izin verdiler, laf aramızda bizim Patalonya’nın yeşil nohutu da meşhurdur, mis gibi kokar arkadaş! Tam mevsimiydi, kucağıma üç, dört kilo nohut alıp ısı santralına giden kanallara yakın koridorlara serpiştirdim. Kokusu koridorlara yayıldı tabii. Söylemesi ayıptır, eşekten önce ben atıştırdım sonra yola devam. Bir iki koridoru geçtim, arkama döndüm ki, sekreterler, ve memurlar koridordaki bizim nohutları toplamış yemekteler.
“Yıllardır yeşil nohut yememiştim. Kim akıl etmiş bunu koridorlara serpmeyi” Beni gördüler kucağımda nohutlarla. Bir grup insan bana doğru yöneldiler.
Eyvaaah n’olacak şimdi? Gitti gidecek bizim nohutlar, nasıl izah ederim neden bu nohutları koridorlara serptiğimi? Birden arkamda bir nefes homurtusu, aynı anda biri koltuk altıma sokulup beni itti ve koltuğumun altındaki kalan nohutları çekti aldı. Bir hayvan, nerden çıkmışsa çıkmış, gelmiş, taze nohut kokusunu duyunca.
Döndüm, bu bizim mecliste kaybolan Karakaçan. “Meclisteki hayalet!”
Ertesi sabah bizim gazetedeki başlığı görebiliyordum artık, büyük puntolarla:
“Patalonya Meclisindeki hayaleti biz bulduk: O bir milletvekili değil, bir eşek!” manşetiyle.
Sadık 23 Şubat 2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder