PEMBE RENKLİ AKŞAM ÜSTÜ AZİZLİĞİ
Gözlerim ufka takılı, ayaklarım serin
hafif dalgalı suda, bakıyorum ha bakıyorum. Etraftakilere aldırmadan ufka
takıldım, kulaklarım çevremdeki seslere tıkalı, ufka doğru bakıyorum. Karşıda
Kaz dağları adeta denizden çıkmış gibi maviyle yıkanmış ama o da benim gibi
sıkıntılı. Baktıkça koyulaşıyor ”Bu akşam üstü güneşinde pembeleşen havanın
azizliği işte...” diye içimden geçiriyorum. Elimi gözüme attım, “Gözlüğümü
alayım da içim ferahlasın”, diyorum ama gözlük mözlük yok gözlerimde, kararan
benim gözlerimmiş, yüreğim sıkıldıkça ğözüm daha beter kararıyor. Şimdi
dikildiğim yere olmuş armut gibi düşeceğim.
En yakın plaj sandalyesine oturdum.”Ey Allahım bu nedir? Hasta mıyım,
hasta mı olacam?. Kulaklarım tıkalı ses, mes yok koca dünyada. Suda son
çırpınanları görmesem tek başıma kaldım diyeceğim ama plajdaki sessiz hareketli
topluluk beni yanıtlıyor. “Yoo, sen tek başına değilsin”.
“Tamam da bu yürek sıkıntısı, bu kararan
Kaz dağları, ayaklarımın dibinde soluyan deniz de ne? Ya şu denizden başını
çıkarıp da bana göz kırpan balıklara ne demeli? Tansiyonum mu düştü acaba ya da
şeker meker düşmüş olmasın?” diye aklıma gelmedi değil. Hadi ben hastalanıyom da ondandır bu sıkıntım
ama henüz batmayan güneşin ışıkları altında kararmakta olan şu Kaz dağlarına ne
oluyo peki? Sudan başlarını çıkarıp, çıkarıp bana kaş göz eden balıklara ne
diyeceksin? Başım çok çalışmaktaan kayışları mı sıyırdı da balatalardan koku,
moku geliyor olmasın. Son birkaç yıldır yaşadıklarımızdan sonra dayanmaları
zaten mucize demek lazım baba!”
Akşamın son ışıkları altında ıslak mayolu
iki çocuk şaşkınlık ve korkuyla bana bakarken, farkettim ki kendi kendime
yüksek sesle konuşmaktayım. Aniden tokatı bi çaktım kendi yanağıma tabii ama bu
hareket onları yerlerinden sıçrattı, koşarak benden uzaklaştılar. Yanağım
acıdı, utandım. “Yahu bu nedir şimdi?”
“Biraz önce bu sandalyede kitap okurken
uykudan kaykılıp gitmiştin şimdi de onun devamı olmalı bu. Yaşlılık bu mudur?
Yaşar gibisin ama bir solucan kadar hareketlisin kardeş...”
Gözlerim ufuktaki Kaz dağlarına takıldı
yeniden. Koyu yeşiller adeta karaya çalıyorlar bu mesafeden. Çamlar olmalı,
aralarında kazları güden sarı saçlı çoban kızını görmeye çalıştım, gördüm gibi
geldi bana. Olur a, bu yaşlarda her
şeyin sırrını bilirsin de kimseye anlatamazsın ya da dinletemezsin. “Herkes
bilir, herkes konuşur ama netice sıfır”
denir ya işte ondan. Bir süre sonra dinleyici bulamazsınız, sadece bizde değil,
dünyada da böyle, diyorlar. Ama bu bendeki sıkıntıyı izahlar mı? Olmaz ama mizahlar
mesela. Ne oldu? Geçen gece ne oldu mesela... Rüyamda istasyondayım, yani tren
istasyonunda, metroda da olabilir, beklerken biri mi itti, ben mi düştüm
blmiyom ama kendimi rayların arasında buldum. Korkuyla çabaladım ama kalkamadım
rayların arasından. Kafamı kaldırıyorum, yaklaşan treni görüyorum, ağzımdan
çığlığım çıkmıyor, bilin bakalım ne oldu? Kocaman bir katar üzerimden geçerken
sıçrayarak uyandım. Marşandizin üzerinde büyük harflerle “Enflasyon” yazıyordu,
iyi mi? Yerde yatıyorum. Bu ne şimdi?”
Gözlerim ufukta takılı kalmış yine karşıda
Kaz dağları, kara bir duman tüter olmuş üzerinde, yükseliyor ha yükseliyor. Yazık
orman yangını mı acaba? Koyulaştıkça yüreğim iyice sıkılıyor. Cenderede. Sessiz
ama çoğunluk bakıyor ama görmüyor, şimdi benim olduğum gibi. Elimdeki telefon
titredi bir an. Herkes ufuktan gözlerini telefonlarına çevirdi birer birer.
Mesajlar, videolar, daha nelerse işte.. Hocalar oturmuş dört köşeli, pazpaz
kaçtı oynuyorlar. Neşeleri yüzlerine vurmuş, işler tıkırında mı, ne desem, o da
değil. Ne bu? Düğmeye basıyorlar yüzler düşünceli, düğmeye basıyorlar yüzler
neşeli, dur diyorlar, duruyorsun, gül denince gülüyorsun, bak denince papaza, ya
da canbaza bakıyorsun, sürün denince sürünüyorsun. Ne bu şimdi abicim? Son
yirmi senedir dümen takılmış olduğumuz yerde dönüyoruz, bu arada tekne su almış
hem de lağım suyu, boğazımıza kadar... Bakıyoruz ki cennete mi gideceğiz
diye...
Hava kararmaya devam ediyor, karanlıkta
bile Kaz dağlarında duman var, derken akşam ezanı.
“Ulen oğlum aklını peynir ekmekle mi yedin
bu pembe akşam üstü? Kaz dağlarında yangın varsa var, seni ilgilendirir mi? Sen
mesajlarına bak, videonu seyret, dünya ne işle meşgul baksana! Sen neden
sıkılıyorsun? Üç kulfi bir elham, iş olacağına varır, değil mi? Sana ne
kavrulan topraktan, tavşandan, kuştan, tosbağadan...
“Sigaraya mı başlasam?”
“Ey muhterem büyüklerim, siz ki bir
kararnameyle fay hattını kaldırır, sel yataklarını imara açarsınız, imar
affıyla kaçak yapıları pir ü pâk eyler, bir yazıyla malî barışı memlekette
tesis edersiniz. Lütfetseniz bu sıkılan gönüller için de bir kararname yazsanız
da feraha çıksa şu insancıklar.
Soranlara arzu halimdir...
Sadık Mercangöz Artur Burhaniye, 17
Agustos 2018
Çok güzel. Kutlarım. Eline sağlık.
YanıtlaSilAydın
Merhaba, ben Mehmet Hamuroğlu.....Mimar ODTÜ 1966
YanıtlaSil21 yıldır yazları Artur'a geliyorum.
MetuArch dan bugün geldi yazınız.
Öğleden sonra Martı plajında idim, etrafta siyah iri küller uçuşuyordu.
Yangını söylediler. Tabii çok üzülüp sinirlendim. Köylüler yakmış dediler.
Sonra da yazınızı gördüm.
Kaleminiz kuvvetli ve yoğun duygularla yazmışsınız.
Zevkle okudum.
Daha bir süre Ekim başına kadar buradayım.
Görüşmek isterim.
Saygılar
0532 614 1332
Geçen seneden pek farkı yok.inanılmaz duygu yoğunluğu içinde yüreğimiz kabarıyor. Görüşmek için sizi arayacağım. Tanışmaktan onur duyarım. sağlık ve esenlikler dilerim.
SilSadık