BEMBEYAZ, DÜMDÜZ, YAMYASSI BİR ŞEY
Bu ne? Ne bu? Vitrindeki telefon mu muhabbet kahvesi
tepsisi mi? Hani vardır ya çift fincanlı porselenden mamul tepsiler. Nedense
iki fincan ve tabağı oluyor, onlarında altında yine süslü bembeyaz düz,
kenarları hafif kıvrık bir tepsi. Merakla bakıyorum Tezgahtar yan, yan yanıma
yaklaşıyor, yardım edip edemeyeceğini sormaya çalışıyor. Sazan gibi atlamadan
ilgisiz gibi davranıp, bunun ne işe yaradığını sordum.
Genç adam yukarıdan aşağıya süzdükten
sonra açıklamalara başladı. 4.5 G hatta şimdi alt yapı yok ama gelecekte 5. G
ye hazır, 64 GB hafıza 4 cameralı vs 3
boyutlu resim, konuştuğunuzda dikte eder, soru
sorarsanız cevap verir falan filan diye
anlatmaya başladı.
“Bu mu? Vay canına...”
“Yook şu, yanındaki” diye kekeledi. Sonra
bembeyaz, dümdüz ve yamyassı şeye şaşkınlıkla baktı, baktı:
“Haa bu henüz bugün gelmiş. Benim bir
bilgim yok. Bu bölüme bakan arkadaşımı çağırayım benden daha iyi bilgi verir.
Öğle yemeğine gitmişlerdi. Şimdi çağırırım” dedi.
Yalnız kaldım tezgahın önünde Ben halâ merakla bu bembeyaz, dümdüz, yamyassı
dikdörtgen şekle bakıyorum. O bana, ben ona.
“Yeni çıkmış piyasaya demek. Yeni bir
akıllı telefon olabilir mi? Peki de, üzerindeki iki yuvarlak oyuk ne işdir?
Hoparlör olabilir tabii de nerde bunun açma kapaması ve diğer alangirli
oyukları veya düğmeleri? Bembeyaz dümdüz bir şey o hoparlörler hariç. Neler
çıkardılar piyasaya, Allah bilir daha neler göreceğiz? Mağazalar insansız olacakmış, ilk denemelerini
de Amerikada yapmışlar, televizyonda tanıttılar, tesadüfen gördüm. Belki de
rabot tezgahtarları göreceğiz. Japon usulü selam verip hoş geldiniz deyip,
eşyaları bıkmadan usanmadan tanıtan ve satış yapabilen güler yüzlü mekanik
işçiler. Maaş yok, vergi yok, fazla mesai yok, SSK yok. Geceleri mağazalarda
hatta tezgahları başında ayakta uyuyan tam saatinde işyerini açan, grev nedir
bilmez köleler...“
Önünde bir etiket yok ki o 3. Dünya
diliyle yazılmış olan içi kısaltma dolu hiyeroglif benzeri yazıları, elini
büke, belini kıra kendi anlayacağım hale getireyim. Diğerlerinde var olan etiketlerde
bu dediklerim var ve altlarına da latin rakamlarıyla ederini büyücek yazmışlar işi
bitirmişler. Fakat üçgen ayaklı küçük
sehpanın üstünde pırıl pırıl yanan yapayalnız bu “ufo” kılıklı cihaz eski karikatürlerdeki gibi
yazısız, bir kendisi var bir de sehpası, hepsi bu kadar.
Tezgahtar kayboldu, bende başka taraflara
bakıyorum gelen giden var mı diye lâkin kimse yok. Mağaza tenha, etrafta kendi
başına çalışan tvlerin değişen ekranları dışında hareket neredeyse sıfır. Koca
koca lambalar ortalık göz kamaştırıcı. Eşya ve makinalarla dolu, beyaz eşyalar,
kara eşyalar, bilgisayarlar, kucakta bilgisayarlar, tvler, küçük, büyük ev
aletleri vs. Her raf ve tezgah mal ve araç, gereç dolu ama insanlar eksik.
Benden başka iki tezgahtar ve kasada birileri vs. Dayanamadım mağazanın içinde turluyorum. Tv
bölümünde duvarlar ve raflar açık ve demoları gösteren ekranlarla dolu, bazısı
sönük, bazısı daha parlak bazıları daha da parlak ama hepsi son derece keskin
ve berrak şeyler. Asıl marifet yükledikleri demolardan geliyor tabii ama
bilmeyenler markalardan sanırlar. Oradan beyaz eşyalar bölümüne geçtim. Marifetli
mutfak eşyaları arasında dolaştıktan sonra buzdolapları ve soğutuculara geçtim
ama bir gözüm telefon bölümünde geleni gideni kontrol ediyorum ama gelen kimseyi
göremedim, giden de olmadı.
Biraz sonra döndüm geldim vitrinin başına
ama gözlerim hayretle açıldı. Bizim alet kaybolmuş, taşıyıcı çerçevesi yerinde
ama o yok. Şaşkınlıkla sağa baktım, sola baktım yakında da kimseleri göremedim.
“Ulan bu nasıl gider buradan? Başka bir
tezgah mıydı? Başka bir vitrinde görmüş olmayayım? Nereye gitti bu zamazingo? Yoo
burasıydı eminim. Evet de bembeyaz, dümdüz, yamyassı şey nerede?” kendi kendime
konuşuyordum.
“Buyrun ben Semih size nasıl yardımcı
olabilirim?”
“Ya kardeşim sizden bir bilgi alacaktık
bir şey hakkında. Arkadaşınız sizi tavsiye etti. O çağırdı değil mi?.”
“Kim beni çağırdı?”
“ Adını falan bilmiyorum. Burada vitrine
bakarken yanıma yanaştı, burda acayip bir şey vardı. Telefon benzeri gibi ama
pek de benzemiyordu. Ben sorunca bu yeni bir ürün benim bilgim yok, yardımcı
olacak arkadaşımı çağırayım dedi ve
içeri gitti.” Adam bu açıklamamdan ne anladıysa daha fazla sormadan sıvışmaya
girişti.
“Bir dakika ilgili arkadaşı çağırayım,
Recep beyi” dedi. Daha bir şey söyleyemeden tezgahtar sıvıştı arka kapıya
doğru. Sorduğuma soracağıma pişman oldum. Tam arkamı dönüp gidiyordum ki
arkamdan bir ses:
“Buyrun beyefendi. Ben Recep” diye seslendi.
Ben giderken hafifce dönüp:
“Gerek kalmadı” dedim, yürüyecektim ki
arkamadan: “Ben yemeğimi yarım bırakıp geldim beyefendi, ne soracaksanız cevap
vereyim, biraz geç kaldım diye darılarak çekip gidiyorsunuz. Buyrun efendim
lütfen” dediğini duyar gibi oldum. Hırsla geri döndüm, “Ya kardeşim vitrindeki
bir malınızla ilgili bilgi istedim adeta olay oldu”
“Buyrun efendim hangi cihaz?”
“Nah şuradaydı ama şimdi yok. Dalga geçer
gibisiniz.”
“Nerdeydi?”
“Şimdi yeri boş!”
“Haa şu boş olan ayağı mı söylediniz? Evet
ama oradaki cihazı biz dün sattık, oraya daha bir şey koymadık, oradaki cihazla
ilgili nasıl bilgi almak istersiniz, ben anlayamadım.”
“Biraz önce burada bembeyaz, dümdüz, yamyassı
üzerinde iki dairesel oyugu olan bir şey vardı. Arkadaşınıza sordum, o yeni
geldi, benim bilgim yok arkadaşımı çağıracağım dedi ve gitti.”
“Cahit? Murat? Hasan mı dedi?” Cihazı
bıraktık tezgahtar arıyoruz.
“Ya ne bileyim adını. Sizlerden biri işte,
tıknazca hafif sakallı. Kaç kişisiniz burda?”
“Yirmi. Peki O Şimdi nerde?”
“Ne bileyim lan. Bana mı soruyorsun seni
veya sizlerden birini çağırmaya gitti adam.”
O soruyor ben cevap veriyor oldum sonunda.
Kaybolan cihazı anlatıyorum adam şaşkın şaşkın yüzüme bakıyor.
“Yok öyle bir şey. Bize böyle bir şey gelmedi” diyor, bende
sigortalar atıyor:
“Ulan ben hayal mı gördüm? Arkadaşınız da
hayal mı gördü ulan? Gidin bulun Onu..”dedim bağırarak. “Pişman ettirdiniz ulan sorduğuma... her ne
bok ise bırak kalsın, anlaşıldı..”
“Aman beyefendi kabalaşmanın gereği yok...
Biz size yardımcı olmak istiyoruz. Siz size bakan tezgahtar arkadaşımızı bile
hatırlamıyorsunuz! Olmayan bir cihazdan bahsediyorsunuz, gören kimse yok
ortada, hayırdır beyefendi gündüz vakti bir şey mi aldınız. ” diye gülerek dalgasını
geçiyor güya. Bunları söylemesiyle hışımla döndüm ki adama bir s..tir çekeyim
diye o sırada gözüme sadece personelin
kullandığı kapıdan tanıdık bir yüz peydahlandı, ağzının kenarında bir kürdan.
“Aha len aradığın tezgahtar. Benim gördüğümü O da gördü. Ona sor!” Yaka
paça sürükledi bizimki vitrinin başına adamı
“Evet beyazca dümdüz, tablet gibi bir
şeydi, ben daha önce benzer tabletler gördüğüm oldu. Ama bu yeni bir tipti,
senin bölümün diye senin bilebilceğini söyledim.”
“Hani nerde?”
“Ne nerde? .... Hayda... Nerde lan o? Şurdaydı.
Kim almış onu?”
“Dalga mı geçiyorsun sen benimle?” diye yakasından
yapıştı yeni gelenin. Araya girdim:
“Ben anlamaştım zaten alangirli, ufo
parçası gibi bir şey olduğunu, gelmesiyle yok olması bir oldu. 10 dakika önce
gördüğümüz cisim gayyibe karıştı, breh, breh, breh...”
“Saçmalamayın beyefendi!”
“Ulen çok bilmiş ben kendi gözlerimle
gördüğüm bir şey bu. Bu arkadaşın da şahit. Bembeyaz, dümdüz, yamyassı camdan
mamul gibi bir şey ayrıca yüzünde iki dairesel girinti mevcuttu, adeta stereo
hoparlör girintisi gibi. Nerde şimdi? Kapalı vitrinden kaybolmuş değil mi? Bu
normal mi?” dedim. Birbirlerine baktılar tereddütlü ama başlarını salladılar
evet dercesine.
O sırada gözüme arka ofisden çıkan mavi önlüklü bir kadın
takıldı. Kadın kasaların olduğu yere doğru elinde küçük bembeyaz, yamyassı bir tepsi ve iki adet rakı bardağı benzeri su
bardağını götürüyordu.Trink dedi Jeton sesi kafamın içinde.
“Şu kadın ne yapar? İşi nedir burda?” diye
alçak sesle sordum.
Burada temizlik ve getir götür işlerini
yapar. açıldığından beri çalışır, yerlerin ve vitrinlerin temizliğine de bakar
dediler. Vitrinlerin alarmını ayrı ayrı keserlermiş ki cam temizleyicilerle
içini dışını pırıl pırıl yaparmış bu emekçi... Vitirnin kısım amiri yemeğe
çıkmadan önce temizliğe izin verdiğini söyledi. Elindeki ne peki? Kadıncağız söze başladı:
“Ben de elimdeki su tepsisini orya kodum, bu üç vitrini bi
güzel parıldattım, sonra yimağa gittim, yemeğ sonrası tepsiyi koduum yirden
aldım idi. Onu mu konuşursunuz? Bembeyaz, dümdüz yamyassı emme bardaklar için
yuva yapmışlar, bek güzel, Geçen gün müdürüm istedi, karşıda Cam bardak mağazası
var ya urdan aldım takım olarak bek de ucuza geldi...”
Sadık Mercangöz Artur, Burhaniye, 25
Ağustos 2018 06:44
Eline sağlık. Çok güzel!
YanıtlaSil