POTİN KAZANDI
Ne yazsam diye masanın
başında gecenin bir vakti otururken, bizim Eymirli Yusufcuk peydahlandı masamın
bir ucunda. Mavi yeşil yanar dönerli gövdesini nerede olsa tanırım, bu mevsimde
bu havada çıkıp gelmesi olağan değil, benim için bile olsa. Adamın gövdesi
belki sadece turkuvaz rengi de benim gözlerimin parlak görüşü sayesinde mavi,
yeşil yanar döner görüyorumdur, kimbilir. Masanın öbür başında vızıldadı, ne de
olsa sinek tabii. Sevindim birden:
“Vay yoldaş nicedir
görünmüyordun, hoşgeldin, sefa getirdin. Hayralo hangi yel seni bana getirdi?”
dedim.
İlk öykümde bununla Eymir
Gölü sazlığında nasıl tanıştığımı anlatmıştım, hatırlarsanız. O zamanlar
meraklıyım fotoğraf çekmeye ya, çalıların ve sazlıkların arasında ördek, martı,
serçe, karga ve karameke yakalamaya çalışıyordum. O gün kahveciyle küfürleşip
Jendermelik olunca nöbetci mahkemede hakime anlattıklarımı yazmıştım öykümde. Şöyle başlıyordu o öykü:
“Eymir’de gölün
kenarındaki sazlıkların ordayız, hava limonata gibi. Sudan dışarı uzanmış
sazlara tutunmuş iki yusufçuk kendi aralarında konuşmaya başladılar,
kulaklarıma inanamadım, “Ulen ben bunları anlıyom ya.. Vay canına, King Solomon
misali; hani şu hem kral olup hem de peygamberlik verilen Solomon, Onun da
hayvanlarla konuştuğu ve onlara emrettiği Tevrat’ta yazıyormuş.. Şimdi bana
n’oldu da bu sineklerin konuşmalarını anlar oldum, bilmiyorum hakim bey.”
Sonra da ben Eymirli ile Suriye’den gelmiş sığınmacı böcek
arasındaki ağız kapışması kavgaya dönüşürken müdahale edip aralarına girip
ayırmıştım ki, ayağım kayıp çamurların içine daldım gittim idi. O sırada olayı
görüp te bana yardım etmeyen Kahveci, kendisine küfür ettiğimi iddia etti.
Halbuki buna sövüp sayan ben değildim, ama sonuçta anlatamadım derdimi, çıkan
kavgadan sonra Jenderme bizi toparlayıp nöbetci mahkemeye derdest götürmüştü.
Hatırladığım her şeyi tane tane Hakim beyime anlattıydım.
Neyse bu tanışmamızdan sonra sık sık görüşür olduk Eymirli
Yusufcukla. Onları da inanılmaz hikâyelerim şeklinde yazdım. Uzunca süredir de
görüşmemiştik kış olduğundan bu gece neden geldiğini anlayamamıştım. Henüz
bahar geldi sayılmazdı, havalar soğuk ve yağışlı giderken bunun saklandığı
kuytudan çıkması olağan üstü geldi.
“İyi akşamlarrr” diye çaycı Hüseyin benzeri gürledi Eymirli.
“Eymirli gözünü seveyim, şu boru sesini kıs biraz... Milleti
uyandıracaksın oğlum. Gecenin geç bir saati oğlum, lütfen” dedim parmağımı
dudaklarıma götürürken. Naziktir kendisi:
“Affedersin, heyecandan oldu. Sıkıntını duyunca yardımcı olayım
dedim arkadeş.”
“Ne sıkıntısı?”“Ulan evladım neredeyse akşamdan gece yarısına kadar bir konu bulup da yazamadın iki satır, değil mi? Bana sıkıntılar bastı valla.” Şaştım kaldım adam içimi okuyordu doğrusu. “Bana karşı açık ol arkadeş... Sen bensin, ben de senim oglım.” Doğru söylüyordu bu böcek, ben de şüphe etmedim değil. Bu Eymirli en sıkıntılı zamanlarda ortaya çıkıyordu.
“Uzun etme işte, baktım çaresiz kıvranıyorsun bir görüneyim dedim şuna” dedi sakin sakin.
“Sana bir çay demleyeyim mi? Karşılıklı içeriz.”
“Otur şuraya arkadeş, şimdi dinle!”
“Yahu şunun şurasında kırk yılda bir görünüyorsun bir çayla ağırlayayım bilader seni. Zaten benim de sen gelmezden önce canım istemişti.” dedim yerimden davranırken. Biraz sonra ona rezene çayını uzattım. Kendime bir sallama poşetli kara çay getirmiştim, bir iki daldırdım poşeti bardağa, sonra çıkarıp tabağın kenarına koydum.
“Ee dostum bana ne getirdin bakalım,bu sıkıntıdan kurtaracak?”
dedim.
Geldi geldi omuzuma kondu. Vızıltısını duyuyorum artık. Kulağıma
doğru yaklaşıp:
“Abicim biraz etrafına baksan güzel konular yakalarsın” diye
fısıldadı adeta kulağıma.
“Bunu mu söylemeye geldin bilader?” diye alayla sordum.“Geçen Pazar Rusya’da ne olmuştu, de bakayım?”
“Seçim yani Başkanlık seçimi.. Eee?”
“Yahu, sen 2016 yılının Şubat'ında o meşhur Eymirli Yusufcuk hikâyesinde ne demiştin bir hatırla!”
Düşündüm kaldım. Çok fazla bir şey gelmedi aklıma. Dayanamadım, bilgisayarımdan buldum o hikâyeyi şöyle bir göz attım. Eymirli ile tanışmam var o öyküde, Suriye’den Tank sırtında kaçak gelen mülteci yusufcukları anlatmışım. Suriye cephesinden haberleri konuşmuşlar onu yazmışım, derken can alıcı noktayı buldum. Bir ara Eymirli yusufcuğa sormuşum, Suriyeli kaçak mültecilerden neler öğrendin diye “Potin’den Ne haber var? demişim... O da anlatmıştı o öykümde:
“....Bu Potin var ya, İran Mollasına demiş ki, ben bu dünyada 3 şeyden korkarım demiş.” ‘Türkler, Türkler, Çılgın Türkler’ demiş. Ben de espri yapmışım; ‘Mayasıl mı?’ diyerekten. İçimden “Amma da yola sokmuşuz bunları, hey yavrum hey, Katerinalar, Deli Petrovlar vs.. Oğlum senin deliliğin bize sökmez.” diye geçirdim...” diye yazmışım.
Eymirli çay bardağının kenarına konmuş gövdesini de rezene çeyına daldırmış, emerek keyifle çayını içiyorken seslendi bana:
“Hele biraz daha devam et” dedi ve affedersiniz çayın verdiği rahatlıkla geğirdi.
“Pardon usta kendimi tutamadım. Affedersin. Suriyeli göçmenlerden duyduklarımı sana aktarıyordum.”
“Yarasın” derken o paragrafa geldim. Potin bizden bahsediyor, demişim ki:
“... Ulusun başında bir lider var, ondan uykularım kaçıyor, ülkenin % 60, 70’i, Ona tapıyor. Bu güç bende olacak, Allah seni inandırsın, Çin’e de Amerika’ya da basarım fırçayı” diyormuş”
“Aaa evet şimdi hatırladım bilader” dedim. “ Aynen böyle demiştin.”
“Düşün şimdi ne oldu geçen hafta? Rusya da Başkanlık seçimi yapıldı” dedi.
“Potin halka büyük hayallerle kaybedilen global prestijin üzerine oynadı. Zaten son başkanlık döneminde muhalif gazete ve TV muhabirleri, tesadüfün böylesi işte, faili meçhul cinayetlerle yok olmuşlardı ortadan” derken rezeneden bir yudum çekti.
“Dikensiz gül bahçesine dönen ülkede %71 oyla Başkanlık yapma hakkı kazandı bir altı sene daha. İstediği desteği arkasına alınca...” sustu, bana dönerek; “Ne yaptı dersin adamım?”
İlk yaptığı şey İngiltere’de Baba kız ikili oynayan eski KGB
ajanları öbür dünyaya gönderilerek sun-i bir gerilim yaratıldıydı,
hatırladığım. Birkaç ay öncesinde Rus trollerin Trump’ın lehine olarak sosyal
medya üzerinden Amerikan seçimlerine müdahale rezaleti ortaya dökülmüş idi. Amerikan
kamu oyu bunu iç işlerine karışmak olarak değerlendirirken, Trump da Rus
diplomatlarını ‘Persona non grata’ ilan etti. Potin’de seçimden aldığı moralle,
İngiltere ve Amerika’ya posta attı. Amerika ve İngiltere Rus diplomatları
deporte ettiler, Potin de Onların diplomatlarını postalladı. Yani dediğini
yaptı adam! Dünyaya ikinci boynuzu taktı. Artık yer küre çift boynuzlu oldu
tekrar!”
Eymirli böcek haline
bakmadan ders veriyordu bana, insan oğluna. Ukalâ. “Şimdi Suriye üzerindeki kontrolünü sağlamlaştıracak. Irak’ı kontrol eden Amerika karşısında Suriye ve Esad’dan vazgeçmesi tamamen hayaldir, Rusya doğrudan olmasa da müttefikleri üzerinden Amerika ile çatışmayı göze alacaktır” diye yumurtladı.
“Adamım bir çay daha alır mıyız?” diye sordum.
“Yok bilader fazla rezene adamı bayar. Ben şimdi anasonlu bir şeyi tattım çok hoşuma gitti, ona abone oldum” diye bıyık altından gülümsedi. Pencerede tıpırtılar başladı.
“Bak adamım bu yağmurda dışarı çıkamam, sen bana bir yer ayarla.
Sabaha Allah kerim, hava durgunlaşırsa eğer, çıkar giderim. Şimdi al bunları
yaz işte...”
Böyle
buyurdu bizim Eymirli Libellula variegata..
Sadık
26 Mart 2018 saat 1:24 Ankara Bağlıca...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder