PANDİSPANYA’DAN KEBABİSTAN’A
düş dünyasında geziler
üstünkök bristol 6/20
Benim pek hareketli, renkli bir yaşamım yok. Hiç olmadı. Yıllar yılı bütün yaptığım evden işe, işten eve. Ne dışarda yemek ne bar pavyon ne gazino ne de park. Çoluk yok, çocuk yok. Tekdüze bir düzen. Öyle arkadaş canlısı birisi de değilim. İş yerindeki sınırlı ilişkiler dışında kimselerle görüşmüyorum. Sıkıcı olmasına sıkıcı ama alışınca kişi bu çemberi kırıp dışına çıkamıyor. Bağımlılık gibi bir şey bu. Bir taraftan belki içten içe değiştirmek isteği duyuyorsun, ya da gerekir diyorsun, ama bir yandan da değişiklikten tırsıyorsun. Kaldı ki değişik bir şey yapmayı da bilmiyorsun zaten. Kimbilir kaç kez oturup bu konuda kafa patlatmışımdır. Sonuç sıfıra sıfır, elde var sıfır. Uzun zaman en büyük eğlencem, en zevkli uğraşım televizyondaki tanıtıcı turistik dizilerdi. Falanca’nın İzinde, Filanca’nın Avrupası, Adım Adım Antarktika, Afrika’nın Çulsuzları, Sibirya’nın Buzları... Tümünü defalarca seyrede seyrede ezberledim, göre göre bıktım. Demem şu ki hayatta hoşlandığım tek şey de tükendi, bitti. Şimdi emekliyim artık. İstesem gidip bütün o yerleri yerinde görebilirim ama yemin ediyorum canım istemiyor. Zaten gezmiş kadar olmuşum yıllardır. Gidip görmenin artık anlamı yok ki. Üstelik de eminim o yerlerin hiçbiri gerçekte kitaplardaki, televizyon bilmemnelerindeki kadar cilalı ballı değildir. Emeklilikte boş vaktim çok. Ne yapsam, ne etsem de paşa gönlümü biraz olsun eğlesem diye düşünüp durmaktayım. Baktım, gazetede bir şirketin hayalî ihracattan dolayı yargılandığı haberi var. Hayalî ticaret de nasıl olur diye biraz araştırdım. Sahte belgelerle yurt dışına ticaret yapıyormuş gibi görünüp, daha sonra bu malların vergi iadesini devletten tahsil etmek yoluyla yapılan dolandırılıcılık diye tanımlanıyor. Yasalara aykırı ve besbelli düpedüz sahtekârlık ama yapılıyormuş, baksanıza. Ben dürüst, namuslu birisiyim. Böyle şeylere aklım ermediği bir yana, yapılmasını da doğru bulmam, hoş karşılamam. Gene de nasıl yapıyorlar acaba diye düşünüyordum ki birden kafamda bir ışık yandı. Kendi kendime ‘’ iş dünyasında hayalî ticaret olur da düş dünyasında hayalî seyahat neden olmasın’’ dedim. Öyle değil mi? Ne güzel olur. Hem de masum mu masum. Televizyondaki bıktığım tanıtıcı, turistik gezi dizileri yerine en iyisi ben kendime gezecek yeni yerler bulayım, hatta icad edeyim dedim. Böyle yaparsam al sana bal gibi renkli ve hareketli bir uğraşı, yepyeni, bambaşka bir yaşam, bir etkinlik. Hay aklımla bin yaşayayım ! Böylece hem evinin rahatlığından, içinde olduğun çemberden çıkmazsın. Hem de bilinmeyen bir alemde gez babam
gezersin. Kul himmet ne demiş? ‘’Seyyah oldum şu alemi gezerim.’’ Ben de gezerim. Sanal gezi benimki. Zaten bu günlerde ortalık yığınla sanal şu, sanal bu dolu. Hepsi düş, hepsi rüya. Benim gezilerim de aynen öyle olacak. Sanal. Düş. Uyduruk. Rahatladım birden. Tutturdum bir türkü.
Gidiyorum işte gör Hayalde gör düşte gör Hiç bilmedin kadrimi on parmağı kınalım Bir zalime düş de gör
Hayalî seyahatlerimde gördüklerimi sizinle de paylaşacağım. İlk gezdiğim ülke Pandispanya. Oradan başlayayım:
P A N D ı S P A N Y A
Pandispanya bizim Manisa ilinden birazıcık daha büyük ama bildiğimiz yerlere hiç benzemiyor. Bir kere Pandispanya’da ağaçlar yeşil yapraklı değil. Çoğu sütlü kahve renginde, kimisi de bitter çukulataya benzer. Hele bir Aftıreyt ağacı var ki yaprakları da meyvası da sanki cetvelle çizilmiştir, kare karedir. Meyvası yapraklardan biraz daha etlidir. Tadı da naneli nanelidir, pek hoştur. Yemekten sonra bir iki tanesi kahvenin yanında doğrusu iyi gider.
Pandispanya’nın topu topu iki tane kenti var. Başkent Arakna ve Marmelatya . İkisi de sessiz, sakin, kendi halinde yerler. Arakna yönetim merkezi. Pembe-gri renkli resmî binalar ve hep birbirine benzeyen lojmanlar dışında bir özelliği yok. Marmelatya ise sarp, yüksek bir tepe üstüne kurulmuş. Önünde uzanan bereketli ova baştan başa zuluzırtlak bahçesi dolu. Pandispanya’nın tek ürünü de o zaten, suluzırtlak. Başka bir ürüne Pandispanya’da ne hava uygun ne de toprak. Ovayı sulayan Digez ırmağı Pandispanya’nın iç bölgelerinde doğuyor, irili ufaklı derelerle beslenip geliyor, Marmelatya önüne ovaya yayılıyor. Öyle çağıl çağıl değil, uysal ve yararlı bir su kaynağı. Suluzırtlak da onun suladığı ürün. Pandispanya’nın en büyük gelir kaynağı zuluzırtlak reçeli. Marmelatya adı nereden geliyor, anladınız herhalde.
Suluzırtlak aslında fazla emek istemiyor. Millet ilkyazda bahçeleri şöylesine çapalıyorlar. Irmaktan gelecek suyu yönlendiren arkları elden geçiriyorlar. O kadar. İşin o tarafı kolay da ondan sonrası bayağı zor. Neden derseniz kuşlar tomurcukları yemesin diye her gün, bütün gün, meyvalar toplanacak olgunluğa erişene dek herkes bahçede salıncaklı sandalyeye oturup bekliyor. Kuş gelirse kışkışlıyor. Başka hiçbir şey fayda etmiyor. Neler denemedi Marmelatyalılar bir bilseniz. Korkuluklar, bekçi köpekleri, kuş gelince otomatik silah sesi veren kurusıkı tabanca... Hiçbiri fayda etmedi. Dallara parlak yanardöner yaldızlı kağıtlar asarsak olur dediler. I-ıh. Olmadı, olmadı. Adi kuşlar ille de malsahibini orada otururken görecekler. Domuz kuşlar
nereden biliyorlarsa mal sahibinden başkasına aldırış etmiyorlar. O yüzden kimse işçi çalıştırmadığı için Marmelatya’da mumla arasan tarım işçisi bulamazsın. Kent topraklarının her metrekaresinde tarım yapılıyor. O nedenle Marmelatya halkı tepe üzerindeki konutlarda yaşıyor. Gençler bundan o kadar hoşnut değil. Ovadaki düzlük dururken yüksek yüksek tepelere tırmanmayı bir türlü anlamıyorlar. ‘’Yüksek yüksek tepelere ev yapmasınlar’’ diye Pandispanya türküsü bile var. Durumu daha iyi anlatabilmek için buyrun size bir Marmelatya görseli.
yüksek yüksek tepelerde evler üstünkök
Size başkent Arakna’dan da bir görsel sunayım da ne denli özelliksiz bir kent olduğunu görün:
başkent arakna üstünkök
Gördüğünüz gibi Pandispanya’da Marmelatya’dan başka görülecek yer yok. Sordum, Marmelatya’lılar kendileri bile işleri düşmedikçe Arakna’ya gitmiyorlarmış. ‘’Yahu Arakna’nın hiç mi güzel bir yanı yok?’’ derseniz ‘’tek güzel tarafı Marmelatya’ya dönmek’’ diyorlar, muzip muzip gülerek. Pandispanya’da iki gün kaldıktan sonra Marmelatya’daki pansiyon sahibi Canbul Sartır’ ve eşi Simon hanıma veda edip başka yerleri gezmek üzere yola çıktım. Sartırlar çok hoş insanlar. Özleyeceğim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder